Page 23 - Türk Dili ve Edebiyatı 12 | 2.Ünite
P. 23
HİKÂYE
YAZARIN BİYOGRAFİSİ
FÜRUZAN (1935-…): Cumhuriyet Dönemi yazarlarındandır. İstanbul’da do-
ğan sanatçı ortaokuldan sonra öğrenimini yarıda bıraktı. Hikâye, roman, rö-
portaj, şiir, gezi, tiyatro türlerinde eserler verdi. Ancak asıl ününü hikâyeci
kimliğiyle kazandı. Hikâye kişilerini ve olayları insancıl, abartısız, iyimser
bir bakış açısıyla anlattı. Sanatçının anlatımında olaydan çok betimlemelere
ve çözümlemelere yer vermesi dikkat çeker. Parasız Yatılı, Kuşatma, Benim
Sinemalarım, Gecenin Öteki Yüzü, Gül Mevsimidir hikâye; 47’liler, Berlin’in
Nar Çiçeği roman; Kış Gelmeden tiyatro; Yeni Konuklar röportaj türündeki
eserlerinden bazılarıdır.
DİL BİLGİSİ
1. “Öyle dürüst, öyle kesin bir adamdı ki; ölümün sinsiliği ona hiç gölge düşürmemişti. Evine her
gece ekmek alıp gelen bir erkeğin yokluğu, sessizlik olup yerleşmişti odalarına.” cümlelerinde
gerçek anlamının dışında kullanılmış kelimelerin altını çiziniz.
2. Okuduğunuz metinde geçen “… Mısır Çarşısı’ndaki beğendiğimiz börekçi var ya… N’olacak kırk
yılda bir ziyafet.” cümlelerinde kesme işaretinin hangi amaçlarla kullanıldığını söyleyiniz.
SIRA SİZDE
Aşağıda Halikarnas Balıkçısı’nın Gülen Ada adlı hikâyesinden bir parça verilmiştir. Verilen
parçayı Füruzan’ın Parasız Yatılı adlı hikâyesi ile kahramanların özellikleri ve hikâyenin işlenişi
yönüyle karşılaştırınız. Tespitlerinizi sınıfta sözlü olarak paylaşınız.
Kimi insan para pul budalası olur, kimisi keşif ve icat meraklısı, bazısı da müzik âşığı… Deli Da-
vut ise, adalar karasevdalısıydı. Denizin bu deli divanesinin gözünde hep adalar tüter, adalar titrer-
di. Tanyeri ağarırken, “Adalarla birlikte uyanacağım” diye, çok geceler göz yummazdı. Gecenin loş-
luğuyla örtülü duran deniz, hâlâ rüyasına dalgın, derin derin uyurken, tan ışığını yüksekten kapan
adalar, Arşipel’in o kopkoyu çelik mavisinde sanki şafak parçaları imişler gibi parlarken ve Deli Da-
vut’a ta uzaktan göz kırparak, koyunlarında bir yeni gün daha yaşayacağını ona, gün doğmadan müj-
delerlerdi. Bunu gören Davut, dünyaya yeni gelmişe dönerdi. Kuş uçmaz, kervan geçmez dağ baş-
larında gerili duran telgraf tellerine rüzgâr değince, tellerin uzun uzun inlemesi gibi, Davut’un da
gönlü titreye titreye, ışığa ve açıklıklara uyanır; gözleri, yüreğini buran sevinçle harlardı.
İşte o zaman, artık içi içine sığmayan Davut, limanda uyuyan kayığının demirini hırçın hırçın ko-
parıp fırlatır ve adından da, sanından da, özel kişiliğinden de -kopup gitmekte olan kayığı kadar-
özgür, Neptün’ün Anfitrit’e bağıran sesinin hızıyla adalara doğru atılır ve Arşipel’in cam mavisi dal-
galarının uçuşan yelelerine, uzun bir bayrak, bir fors gibi yapraklanan gülüşünü katardı.
Halikarnas Balıkçısı, Ege’den Denize Bırakılmış Bir Çiçek
57