Page 5 - Türk Dili ve Edebiyatı 12 | 2.Ünite
P. 5

HİKÂYE



                Eğer tren gidiyorsa benim için, o zaman geride dururdum, ta geride. Şapkamı gözüme çekerdim,
             yine de tanırlardı. Bu kalabalık beni sıkardı, yalnızdım. Askerlere bakardım, tezkereci askerlere. Bir de
             gurbetçilere bakardım. Kalabalıkta bir çocuk bindirirdim pencereden, babası sağol derdi. Bir mahkûm
             getirirlerdi uzak dağ köylerinden. İpince, dal gibi bir oğlan. Jandarmalar ona acırdı, ben de acırdım…
                Kimseyi uğurlamadım. Bir tek babam gitti, bir daha gelmedi. Çocuktum, farkında olmadım. Çok has-
             ta imiş bilmiyorum. Aklıma sadece kolundan tuttukları geliyor…
                İstasyonlarda dolaşmak, trenlerin gelip gitmelerine bakmak, bana neden iş oldu bilmem. Kalabalık
             desen, çarşı pazar dolu ama, yine istasyondaki kalabalık başka herhalde.
                Bana öyle geliyor ki, istasyonda kucaklaşan insanlar daha bir yakın oluyor birbirine. El öpmeler, ağ-
             lamalar, nadiren sahte oluyor. İnsanlar birbirine yaklaşıp, birbirinden uzaklaşıyorlar. Birbirini anlamak
             orada mümkün, son söz orada söyleniyor. Boğazda düğümlenen şeyler tren kalksa da ardından bağırı-
             lıyor, yahut gözlere dolup usul usul boşalıyor. Yolcu artık gidiyor, bir daha görmemek doluyor insanın
             içine.
                Ben ayrılıyorken, darağacına gidiyormuşçasına bir duygu kaplar. Her şeye derin bir bağlılık, hayret
             ve sevgi ile bakarım. Hiçbir şeyi kaçırmam. Taş duvarda delik açmış serçenin yuvasını o zaman görü-
             rüm. Tellere takılmış bir uçurtma kuyruğu o zaman gözüme ilişir. Güneşe, ağaçlara, insanlara bir daha,
             bir daha bakarım. Ama sonradan bunların hiçbirini hatırlayamam. Bir sürü ipe sapa gelmez şeyler ha-
             tırlarım da bunları hatırlayamam. İnsan sevdiklerinin yüzünü hatırlayamıyor…
                Sığındığım yerden çıkıyorum. Su birikintileri arasından bir ay parlıyor, elektrik ışıkları ile birleşip sa-
             rarıyor.
                Tren binbir homurtu ile gelip geçiyor. Vagon pencerelerinde bir asker yüzü arıyorum, el sallayaca-
             ğım. Sadece yeni binenler kaybolan istasyona son bakışlarını yolluyorlar, kaybolan son parçayı iyice
             seçmeye çalışıyorlar. Sonra homurtu azalıyor. Tiktakların gürültüsünün bittiği yerden inceden bir dü-
             dük sesi kopuyor, kesik kesik yayılıyor. İstasyondan ayrılanlar bu düdük sesi ile irkilip gidenleri bir daha
             hatırlıyorlar…
                Tren gittikten sonra istasyonda hiç kalmadınız ise bir seferlik kalın. Vakit gece yarısını geçmiş olsun,
             herkes dağılsın. Satıcılar paketlerini toplayıp gitsinler. Her şey yerini bekçi düdüklerine bıraksın. Siz de
             sevdiğiniz birini uğurlamış olun, belki de ardından ağlamış olun. Yağmur yağmış, her yer ıslanmış olsa
             bile, yine oturacak bir yer bulun…
                (…)
                Karanlıkta bir gece kuşu öter, yahut bir cırcır böceği. Alır sizi uzaklara götürür. Birden çocukluğunu-
             zu hatırlarsınız. Şerit gözünüzün önünden ağır aksak geçer. Her şeyi bir bir hatırlarsınız. Bir daha yaşar-
             sınız yeni baştan. Başka zaman yıldırım hızı ile düşündükleriniz yavaş yavaş gelirler, sizi içlerine alırlar,
             sararlar. Vakit geçer farkında olmazsınız.
                (…)
                İstasyonlar birer kapalı kutudur. İçlerinde çok şey vardır bilinmez. Orada herkes bir şeyler bırakır gi-
             der. Orada bir devir kapanır, bir devir açılır habersiz.. Her tren hasretler, arzular yüklenir gider. Başka
             diyarlardan biraz sevinç, biraz aydınlık alır gider. Yığın, yığın duygular sıralanır, birikir. Üzerinden ge-
             çip giden zaman ancak istasyonlarda durur. Bir saatlik telâki yapar…
                Bir saatlik telâki...
                                                                             Mustafa KUTLU, Ortadaki Adam






                METİNDE GEÇEN BAZI KELİME VE KELİME GRUPLARI

                alaca   : Birkaç rengin karışımından oluşan renk, ala.
                diyar   : Ülke, yurt.
                telâki  : Buluşma, kavuşma.
                tezkere  : Askerlik görevinin bittiğini bildiren belge.








                                                                                                     39
   1   2   3   4   5   6   7   8   9   10