Page 10 - Türk Dili ve Edebiyatı 12 | 2.Ünite
P. 10
2 ÜNİTE
Sonra, hikâyelerime asık suratla göz gezdiren yataklı vagon yolcularının yüzlerinden savaş biteli çok
olduğunu anladım. Bir yolcu da şehir isimlerinde önemli yanlışlıklar yapmaya başladığımı söyledi bir
gün. Yöneticilerimizin adlarını da birbirine karıştırıyor ya da unutuyordum. Öyle ya yıllardır insan ad-
larını hiç yüksek sesle söylememiştim. İstasyon topluluğumuzda yıllardır birbirimize seslenmiyorduk.
Böyle bir gereği hiç duymamıştık. İstasyonun adı bile, sadece yan duvara, badananın üstüne yazıldı-
ğı için silinip gitmişti, unutulmuştu. Gereğinde kelimeleri aramak için bir sözlüğümüz bile yoktu. Her
gün yazmak zorunda olduğum hikâyelerin dışında kalan kelimeleri hatırladığımdan da kuşkuluydum.
Yiyecek satıcılarıyla konuşmuyorduk. İstasyon şefi de aksiliğini artık yalnızca hareketleriyle ifade eder
olmuştu. Genç yahudi artık konuşamayacak kadar hastaydı. İstediklerini başıyla işaret ederek belirti-
yordu.
(…)
Bütün gün odamdan çıkmadan yazıyordum. Yalnız bitişikteki kunduracının gürültüsü aklımı karıştı-
rıyordu. Çünkü artık genç yahudi yoktu; bir süre önce ölmüştü. Aslında ben yanıma genç kadının taşın-
masını istiyordum. Ne var ki istasyon şefi, ben daha bu istediğimi belirtmeye fırsat bile bulamadan bir
gün -bir süre önce- kunduracıyla göründü. Adam da hemen yerleşti. Bu dağ başında onun da işi bizim-
kinden iyi sayılmazdı. Kunduracıya genç kadının kulübesine geçmesini teklif etmeyi düşünüyordum.
Bu düşüncem de sanırım çok uzun sürmüştü. Çünkü bir gün onun kulübesine gittiğim zaman, yani ona
bu teklifimi bildirmek için… Neyse biraz aklım karıştı. Fakat şöyle olmuştu: Yani genç kadın bir süre
önce gitmişti. Evet kulübesi boştu. Benim uzun hikâyelerimden birini yeni bitirdiğim ve uyuyakaldığım
bir gece, trene binip gitmişti. O günlerde kafam daha da karışıktı.
(…)
Bu, son yazdığım hikâyelerden biri. Bunun gibi daha birçok hikâye birikti. Hikâyelerimin hepsi ka-
famda. Hepsini çok iyi hatırlıyorum. Henüz hepsini yazmış olmayabilirim. Şimdi bazı geceler, eski alış-
kanlığımla, gece yarısı uyanıyor ve bu yeni hikâyelerimi sepetime -ya da genç kadının sepetine, ya da
şimdi ölmüş bulunan genç yahudinin sepetine- özenle yerleştiriyorum, demiryoluna çıkıyorum. Artık
tren geçmiyor buradan. Son günlerde istasyon şefini nedense ortalarda göremiyorum. İzinli olduğunu
sanıyorum -çünkü yıllardır hiç tatil yapmamıştı. Onun elbiseleri de şimdi benim üzerimde. Giderken
yerine beni bırakmış olmalı. Trenler de nedense uğramıyor. Neyse, bunlar önemsiz ayrıntılar.
Korkuyorum. Çünkü buradan gitmek istiyorum. Bakkal daha veresiyeyi kesmedi. Fakat bu durum
artık bir süre daha bile süremez. Bakkaldan utandığım için soramadım, bir zamanlar -bir süre önce-
aynı çekingenlik yüzünden kundura tamircisine de soramamıştım: Bir mektup yazmak istiyordum,
ama adres bilmiyordum. Yani hiçbir adres bilmiyordum. Bana inanmazlardı, bunun için utanıyordum.
Bana herhangi bir adres söyler misiniz? diyemezdim. Oysa herhangi bir adres yeterliydi benim için. Bir
zorluk daha vardı o zamanlar. Şimdi de var -yani bir süre geçtiği halde. Kendi adresimi de bu mektupta
yazmak sorunu beni düşündürüyor. Bu hikâyemi, ekspres ya da posta treni artık -belki de sadece belirli
bir süre için- geçmediği halde, bir yolunu bularak okuyucularıma -artık müşterim kalmadı- iletebilsem
bile, nerede bulunduğumu nasıl anlatacağım? Bu sorun da beni düşündürüyor. Ama gene de ona yaz-
mak, hep onun için yazmak, ona durmadan anlatmak, nerde olduğumu bildirmek istiyorum.
Ben buradayım sevgili okuyucum, sen neredesin acaba?
Oğuz ATAY, Korkuyu Beklerken
METİNDE GEÇEN BAZI KELİME VE KELİME GRUPLARI
karartma : Savaş durumunda düşman uçaklarından korunma amacıyla ışıkları örtme veya
söndürme biçiminde alınan önlemlerin bütünü.
köhne : Eskiyip yıpranmış, bakımsız kalmış.
makasçılık : Demir yollarında makasları açıp kapayarak trenlere yol veren görevlinin yaptığı iş.
peron : Tren istasyonlarında tren yolu boyunca uzanan, inilip binilen yüksekçe döşeme.
yarı aç yarı tok : Karnı iyice doymadan.
44