Page 5 - Türk Dili ve Edebiyatı 12 | 4.Ünite
P. 5
ROMAN
Ve bu konaktaki teneke adamlar arasında Adnan her gün yüzünün
bir kısmını kaybediyor, kendini her gün biraz daha talihsiz buluyor,
her ne pahasına olursa olsun saadet bekliyordu.
Tam bu sırada karşısına başka bir felaket çıktı: Mermer Yalı! Bel-
kıs’ın oturduğu Mermer Yalı korkunçtu. Bu yalının yanında Hidayet’in
konağı maskaraydı: Sirklerde sahici cambazı arkasından çıkıp taklit
eden kireç yüzlü, kömür dişli maskara!.. Adnan saray adamlarını
Beşiktaş’tan başka coğrafya, Cuma selamlığından başka tarih bil-
mezler sanırdı. Erkânıharp Müşiri’nin yalısına gittiği gün,
bir adamın hem curnalci hem de konağının bir darül-
fünun gibi olacağını görmüştü. Memleketin ede-
biyatını beğenmezken Baudelaire’i, Stendhal’i
iyi tanıyarak böyle bir kibirle beğenmiyordu.
Ve Adnan, Belkıs’ın karşısına malumatının gu-
ruru ile de çıkamıyor, ucuz elbisesine layık ola-
rak oturuyordu. Bu yalıda Adnan namusunun
gururunu da duyamıyordu. Bu salonlarda onun
namusu köylü çocuğu gibi toy, şaşkın, kaçacak
yer arıyordu. Farkında değildi, bir cinayet olan
bu servetin içine girmeye Adnan razıydı. Bu
yalıdaki refah, memleketi vuran hançerdi; fa-
kat bu hançeri elinde tutarken Belkıs, asırların
üstünden görünüyordu. Adnan’ın kabirlerine,
selvilerine taptığı İstanbul bile Belkıs’ın ayak-
larının altında yanlışlıkla duran bir memleketti. Adnan kendi memleketini bile bu kadına layık görmü-
yordu.
Birdenbire kendinden korktu. Kendi yüzüne uzaktan başkası gibi bakınca iğrendi: Belkıs onu anasın-
dan, evinden, hattâ memleketinden soğutmuştu. Sonra Maliye Nazırı’nın konağını düşündü. Peygam-
berlerin köşelerinden sesler duyacağı kadar sessiz olan bu konağı düşündükçe rahat nefes alıyordu.
Sonra Süheylâ’yı düşündü.
(…)
Adnan artık Belkıs’tan, Hidayet’ten kaçmak istiyordu. Süheylâ ile evlenecekti. Bir yanda tertemiz ka-
rısı… Bir yanda lekesiz dostları: Şair Raif, Dağıstanlı Hoca, bir de Salih Zeki… Darüşşafaka’dan çıktıktan
sonra sahici malumatına tahammül edemeyerek seyrek görüştüğü Salih Zeki! Kendine şaştı: Bu eski ar-
kadaşını o, niçin sevmiyordu? Bütün dünyaya: “Bizde bir adam var, işte!” diye göstereceği Salih Zeki’yi!
Kendi kendine büyük olan bu adamı!..
Süheylâ’yı istemek için Dağıstanlı Hoca’ya koştu.
Maliye Nazırı’nın kızıyla evlenmeye karar verdiğini söyledi. Sevincinden, Hoca’nın gözleri, yanakla-
rı yüzünden taştı. Fakat Adnan ertesi sabah uyanınca bir sevdiğinin ölüsünü hatırlamış gibi acı duydu:
Süheylâ ile evlenmeye dün ne çabuk karar vermişti! Dağıstanlı Hoca, dün gece Maliye Nazırı’yla konu-
şacak, bu sabah Adnan’a cevapla gelecekti. Sokak kapısı çalındı. Adnan fenalaştı: Sarıklı kâbus Adnan’a
ölünceye kadar bedbaht olacağını söylemeye gelmiş, kapıyı vuruyordu. Fakat boşuna telâş etmişti. Sü-
heylâ Adnan’ı istememişti. Dağıstanlı Hoca anlatıyordu:
Maliye Nazırı Adnan’ın Süheylâ’yı almasına razı olmuştu. Fakat kız istememişti; evlenmeyecekmiş!
Paşa gece yarılarına kadar kızıyla içeri odada konuşmuş; “Maliye Nazırı ömründe ilk defa bu kadar geç
yatmış, kız bir türlü razı olmamış.”
Adnan sevincinden, utanmasa Hoca’nın boynuna sarılacaktı; heyecanını gizlemekte zahmet çekecek
kadar mesuttu. Kendisiyle evlenmek istemediği için Süheylâ, Adnan’ın gözünde şimdi hisliydi, inceydi,
hattâ güzel ve sevimliydi. Adnan’ın içine sığmayan sevinç, Süheylâ’nın ayaklarının altına bütün meziyet-
leri seriyordu. Süheylâ’yı bulsa kendisine varmadı diye öpecekti.
Adnan, Selânik’te gizli kurulan İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne girer. Adnan, cemiyetin İstanbul’da gü-
venilir adamı olur. Adnan, Sakallı Vasfi’nin jurnalıyla hapse girer; kısa bir süre sonra da serbest bırakılır.
151