Page 2 - Türk Dili ve Edebiyatı 9 | 9.Ünite
P. 2
9. Ünite
OKUMA ÇALIŞMALARI
Hazırlık
1. İnsan niçin günlük tutma ihtiyacı duyar? Tartışınız.
2. “Günlük kişinin kendine tuttuğu aynadır.” sözünden ne anlıyorsunuz? Açıklayınız.
3. Günlük yazmada gözlemlerin ve kişisel izlenimlerin yeri nedir? Tartışınız.
Çarşamba, 7 Mart 1956
1. Metin ANLAMAK. – Birkaç gündür İstanbul’daydım, yeni döndüm. Hisar dergisinin
mart sayısını da ancak bugün okudum. Bay İlhan Geçer bana sinirli sinirli çatmış,
onun dediklerini yanıtlamak için Pazar Postası’na bir yazı gönderdim.
(...)
Cuma, 22 Haziran
İSTANBUL. – Kaç gündür İstanbul’dayım. Ne güç bu balıda (şehirde) yaşamak. Bir işin mi var? Uzun
uzun gideceksin. İstanbullular günlerinin yarısını yolda geçiriyorlar. Ben adada oturduğum için ‘bana
mı öyle geliyor?’ diye düşündüm. Değil, burada pek az kimse işine yakın bir yerde oturabilir. Bütün
gün bir taşıt arkasından koşacak: Tramvay, otobüs, dolmuş... Bakıyorum, bir yerde duruyorlar, geçen
dolmuşlara ‘Taksim?’ diye, ‘Aksaray?’ diye soruyorlar. Oralara gitmediğini öğrenince gene bekliyorlar.
Çeyrek saat, yarım saat, daha da çok bekliyorlar. Çekilir mi bu? Bilmiyorum, İstanbul’a yerleşsem ça-
bucak ben de alışırım buna. Alışırım ya, istemem buna alışmayı. Şunun şurasında nedir yaşadığımız?
O kısa günlerin yarısını da taşıt beklemekle geçirmek olur mu?
(...)
Cuma, 13 Temmuz
ÖZCÜLLÜK. – Dün İstanbul’a inmiştim. Dönüşte buğuluda (vapurda) kahveciden soğuk bir su iste-
dim: “Soğuk su yok, soğuk limonata var,” dedi kahveci. “Getirin,” dedim. Soğuk değil. Utanmıyor kah-
veci yalan söylemeye. Söyledim limonatanın soğuk olmadığını. Çıkışır gibi “Soğuk!” dedi. Sanki benim
ağzım yok, sanki ben anlamam soğuktan, sıcaktan. Buğululardaki kahvecileri sıcak günlerde soğuk su
bulundurmaya yükümlü (mecbur) tutmalı. Limonatasını, içinde ancak üç beş damla limon suyu olan
limonatasını, kim bilir hangi suda yaptığı limonatasını satmak için kapalı soğuk su bulundurmayacak.
Üstelik limonatayı da soğutmayacak... Neden soğutsun, alıcı onun buyruğu altında, böyle sıcak bir
günde ister istemez içecek... Sonra “Gazozum soğuk, ondan getireyim,” dedi. “Peki,” dedim. Gazoz da
soğuk değil, sesimi çıkarmadım.
Yanımda gençten biri oturuyor. Duramıyor yerinde, boyuna kımıldıyor, ikide bir kalkıyor, hızla kal-
kıyor, hepimiz sarsılıyoruz. Otururken de öyle. Şöyle yavaşça, yolu yordamıyla oturmuyor ki, atıyor
kendini kanapeye. Gazete okuyor katlamıyor gazetesini, çarşaf gibi açıyor, elleri ta benim yüzümün
önünde, burnuma değecek. Kalkamıyorum oradan, başka yer yok. Bacaklarını da iyice açmış. Büzül-
dükçe büzüldüm. Kendinden başkasını düşünmüyor küçük bey, genişledikçe genişliyor. Sonunda da-
yanamadım, “Görüyorsunuz, daha da büzülemiyorum, yer kalmadı...” Neyse ki sesini çıkarmadı, kalktı,
öte yanındaki ile yer değiştirdi. Yeni komşum daha yaşlı, uslu oturmasını biliyor.
(...)
Nurullah Ataç, Günce: 2
246