Page 309 - Türk Dili ve Edebiyatı - 10 | Beceri Temelli
P. 309
Ortaöğretim Genel Müdürlüğü TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 10 151
4. ÜNİTE > Destan/Efsane Kazanım A.2.9: Metindeki anlatım biçimleri ve tekniklerinin işlevlerini belirler.
Alan Becerileri: Okuma Becerisi Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
Etkinlik İsmi Destanda Anlatım Biçimleri 35 dk.
Amacı Anlatım tekniklerini kavrayabilmek ve metinden çıkarımlarda bulunmak. Bireysel
Yönerge Aşağıdaki metni okuyunuz. Metinden hareketle soruları cevaplayınız.
(Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)
Sarı Saltuk Destanı
Sarı Saltuk’un asıl ismi, Hızır’dır. Seyyid Battal Gazi’nin neslindendir. Gayet yürekli ve cesur bir yiğittir. Kırk
yaşına geldiğinde evliyalar arasına girip Allah dostlarından birisi olmuştur. Battal Gazi’nin şehadetinden
uzun bir süre sonra Eyne Gazi ve Melik Danişmend Gazi geldi. Kafirleri kırıp güçsüz bıraktılar. Harcıvan
ili ki şimdi ona Sercan ili, Amasya derler, orayı düşmanlardan aldılar. Bu bölgede gazalar yaptılar. Kafirler
ve o diyarların beyleri, yollara bekçiler koydular. Kuş uçurtmaz oldular. Surlar yaptılar, kaleler inşa edip
içerisine çekildiler. Müslümanlar, bir çaresini bulamadılar. Bugur Denizi’nden gemiye bindiler, yola çıkıp
geldiler. Anadolu’da Cezire-i Uşşak’a yani Sinop’a çıktılar. Müslümanlar Sinop’u aldıkları hâlde Amasya’yı
fethedememişlerdi. Fethedilen Sinop’un Beyliği, Malatya beyinin neslinden Emir Ali’ye; cuma hatipliği de
savaşlar sırasında büyük kahramanlıklar gösteren Seyyid Hüseyin’e verildi. Şerif Hızır, Seyyid Hüseyin’in
torunuydu. Şerif Hızır üç yaşındayken babası bir akın sırasında kâfirler tarafından şehit edilmişti. Şerif
Hızır, yetiştirilmek üzere Abdülaziz Hoca’ya verildi. Şerif Hızır, hocası sayesinde on iki dil ve dört kitabı öğ-
rendi. Sultan Süleyman Sebüktigin, Hızır’a devlet hazinesinde günlük kırk dirhem verilmesini emretmişti.
(…)
Amasya beyine, Elyon Yahş tekfurdan elçiler geldi. Şerif Hızır, Emir’in huzurunda elçileri şiddetle cezalan-
dırarak geri gönderdi. Kral, gazaba gelip askerlerini topladı. Hemen geçide doğru yola çıktılar. Bu tarafta,
Şerif’in yaptığına beyler çok öfkelendi: “Sen bu tür işleri niçin yapıyorsun? Henüz bir çocuksun. Senin bu tür
işleri yapman doğru mudur?” dediler. Şerif onların sözüne incindi, üzülüp evine geldi, yattı, uyudu. Rüyasında
Battal Gazi’yi gördü. Battal, ona yerini tarif ettiği bir mağaradan atı Aşkar’ı almasını ve silahlarını kuşanmasını
söyledi. Şerif uyandı, Seyyid’in ruhuna dua etti. Kalktı, o dağa çıktı, mağarayı buldu. Gördü ki içinde bir at
bekliyor. At; sarı, alnı sakar, ak tüyü güveze benzer. Şerif’e karşı yürüdü, sonra geri kaçtı. Şerif ileri yürüdü, atı
tutup bindi. Şerif Hızır, Battal Gazi’nin silahlarını kuşanıp atına binerek Rum tekfurunun üzerine yürüdü. Bu
olağanüstü ata ve silahlara kavuştuktan sonra üzerine gelen Haçlı orduları ile savaşmaya başladı.
Şerif, savaşa çıkmadan önce başına biri Hasanîleri diğeri Hüseyinîleri temsil eden kızıl ve yeşil sarık taktı.
Savaş sırasında Aliyon-i Rumî adında bir düşmanla karşılaştı. İki gün cenk ettiler. Şerif, Aliyon ile tekrar
karşılaştı. Aliyon ona rüyasını anlatı ve Şerif’e hamle yaptı. Şerif, Aliyon’u alt etti ve tam onu öldüreceği
sırada Aliyon aman dileyip rüyayı tabir etmesini istedi. Şerif, rüyayı Müslüman olacağına tabir etti. Aliyon,
parmak kaldırıp iman etti. Şerif, Aliyon’un adını İlyas-i Rumî olarak değiştirdi. İlyas da Şerif’e “Saltuk”
lakabını verdi ve birlikte Haçlı kâfirlerine karşı savaşmaya başladılar. Sonunda Selçuklu hükümdarı II. Gı-
yaseddin’in yönettiği ordu Haçlıları yenerek komutanlarını esir aldı.
(…)
Alman ve As beyleri, Şerif’e elçiler gönderdiler. Mallar, rızıklar ve eşyalar verdiler. Haraç ödemeye razı oldu-
lar. Uyurşivür diyarından da elçi geldi, haraç getirdi. Uyurşivür, Rum’un sınırıdır. Oradan ötesi Kuhistan’dır.
Oradan da Keşmir ve Türkistan’a ulaşılır, Müslümanlıktır. Şerif barış yapıp Çesar beyinin oğlunu istedi. Bu-
rası, Alman, on bin nüfuslu bir Frenk diyarı idi. As’da Rumîlerin sınırında idi. Onlar: “Bizden kaçtı. Asfur-ı
Rumî’nin yanına gitti. Ona, Üngürus derler.” dediler. Şerif, oradan Asfur’a döndü. Berberiyye’ye uğradılar. Yedi
gün gittiler. Abadanlığa çıktılar. Orası; Üngürus, Alman ve Uyursivür tarafıdır. Büyük bir şehre rastladılar.
Burada büyük bir kilise vardı. Kapısı kapatılmış. Altın bir top kubbesinde dururdu. Kızıl altından idi ve bir el-
maya benziyordu. Şerif Saltuk: “Bu nedir?” diye sordu. Onlar: “Buna, ‘Kızıl Elma’ derler.” dediler. Şerif emretti,
konakladılar. Hemen beyine haber gönderdiler: “Gelin, bizimle cenk etmeyin. Şerif Gazi, bizimle birliktedir.
Yoksa bu şehri ateşe veririz. Haraca razı olun.” dediler. O papazlar dışarı gelip Şerif’e: “Biz haraca razıyız. Fakat
Kaydafan razı değildir.” dediler. Şerif: “Ben şimdi Kaydafan’a gidiyorum. Görün, onlara neler ediyorum.” dedi.
(…)
Şerif, Tatar Han’ı ve Emir Osman; gazilerle şehre girdiler, doğru kiliseden tarafa gittiler. Şerif, nacak ile
kilisenin kapısının kilidini kırdı. İçeri girdiler, sınırsız mal gördüler. Altın kandiller, eşyalar ve asılı bir
değnek; ne varsa kubbede asılı dururdu. Şerif, o değneği indirmek istedi. Ayrıca mihrap üzerinde bir
zırh ve bir taç da asılı dururdu. Seyyid kastetti ki indire. O sırada bir ses geldi: “Onlara değmeyin!” diye.
Şerif karşıda bir mermerde birkaç yazı gördü, okudu. Şöyle yazılıydı: “ Ben Baht-ı Nasr’ım. Kudüs’ü
307