Page 385 - Türk Dili ve Edebiyatı - 10 | Beceri Temelli
P. 385
Ortaöğretim Genel Müdürlüğü TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 10 187
5.ÜNİTE > Roman Kazanım A.2.6: Metindeki şahıs kadrosunun özelliklerini belirler.
Alan Becerileri: Okuma Becerisi Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
Etkinlik İsmi Romanda Şahıslar 25 dk.
Amacı Öyküleyici metinlerde şahısların rol dağılımlarını fiziksel, psikolojik ve ahlaki özelliklerinin olayların akışına Bireysel
etkisini belirleyebilmek.
Yönerge Metni okuyunuz. Aşağıdaki soruları okuduğunuz metin çerçevesinde cevaplayınız.
(Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)
Sergüzeşt
(…)
İkisi de üç dört dakika önlerine bakarak, yalnız o dalgınlık anı içinde ara sıra birbirlerine hasretle
bakıp sessiz sessiz hayranlık ve şaşkınlık gösterdikten sonra Celal Bey’in titrek bir sesle ettiği teklif
üzerine bahçeye çıkmak üzere alt kat merdivenlerinden aşağı inmeye başladılar. Garip, apansız bir
değişim… Birbirlerine büyük bir mahremiyetle sürekli, “ Sus! Yavaş! Ayağını oraya basma!” diyorlardı.
Çünkü giysilerinin bir yere temasından veya merdivenlerin biraz kımıldamasından gecenin o büyük
sükûneti içinde bir ses çıkıverse bütün ev halkını uyandıracak bir patırtı gibi geliyordu. Taşlıkta uya-
nık olanların bile işitemeyeceği bir ses çıkar çıkmaz ikisi de bulundukları noktada birdenbire durup,
kimsenin uyanıp uyanmadığını anlamak için dinleyerek bahçeye çıktılar. Ağaçların yapraklarından
dökülen, çiçeklerin aralarından çıkan serin bir rüzgâr Dilber’in saçlarıyla oynadığı gibi bu iki genç
ruha da sevdalı bir ürperti veriyordu.
İkisi de büyük çekingenlikle çimenden yapılmış bir seddin üzerini sevdalı bir sığınak sayarak otur-
dular. Etrafta hiçbir ses, hiçbir hareket yoktu. Yalnız, başlarının üstündeki ilahi sonsuzlukta bütün
yıldızlar çalkalanıyordu.
Celal Bey, Dilber’in ellerinden tutarak:
– Üşüyor musun? Bu hafif rüzgâr çiçeklerin nefesidir. Sana dokunmaz değil mi?
– Hayır, bana bu manzara, bu büyüklük dokunuyor.
(…)
O gece Dilber’le beraber bir odada yatan Çaresaz sürekli Kafkasya’dan, esaretten ağlaya ağlaya bahse-
diyordu. Bütün insanlığını coşturan keder, sesine şiddetli bir tesir, lisanına garip bir sadelik ve güzellik
vermişti. Dilber esaret arkadaşının alışılmadık olan bu haline üzülerek:
– Niçin ağlıyorsun? diye sordukça:
– Hiç! Ağlamak esaretin en büyük hakkıdır. Biz o hürriyete sahibiz! diyordu.
Garip şey! Acaba bu biçare Çaresaz’ın kalbini kim kırmıştı ki Dilber soyunup da yatağına girdiği halde
yine durmadan mendiliyle gözlerini silerek ağlamasına devam ediyordu. Dilber yatağından kalkarak:
– Çaresaz! Yalnız dökülen gözyaşları acıdır. Sen hiçbir derdini benden gizlemezken, bu ıstırabının
sebebini niçin saklıyorsun? Memleketinde geçen bir şey mi hatırına geldi? Yoksa çocukken annenin
kucağında ağladığını mı hatırladın? Sen kalbini bana da açmazsan burada haline hanımlar mı acıya-
cak, beyler mi ağlayacak?
– Oh! Yok yok! Onların gözünde ağlayan bir esir mutlak dayağa, azarlamaya müstahaktır. İnsanın
acısına, hastalığına inanmayıp da yatağından kaldırarak hasta hasta hizmet ettirenlerde kalp mi olur?
Merhamet mi bulunur? (Dilber’i kucaklayıp birkaç kere öptükten sonra) Sevgili kardeşim… Senin
gönlün pek yumuşaktır. Bana acırsın, bilirim… Bir şey yok, şimdi susar, yatağıma girerim. Sen rahatı-
na bak. Bir şey yok!
İkisi de yataklarına girdiler.
Daha büsbütün sabah olmamıştı ki odaya bir kadın girerek Dilber’i yatağından kaldırdı. Dilber, “Ne
istiyorsunuz?” diye sorduğu zaman, “Kalk bohçanı topla. Yaşmağını yap. Senin bu evde kısmetin bu
kadarmış…” cevabını verdi.
(…)
383