Page 387 - Türk Dili ve Edebiyatı - 10 | Beceri Temelli
P. 387
Ortaöğretim Genel Müdürlüğü TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 10 188
5.ÜNİTE > Roman Kazanım A.2.6: Metindeki şahıs kadrosunun özelliklerini belirler.
Alan Becerileri: Okuma Becerisi Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
Etkinlik İsmi Oblomovluk 25 dk.
Amacı Metindeki kişilere farklı açılardan bakıp onların her yönüyle değerlendirilmesini sağlamak. Bireysel
Yönerge Metni okuyunuz. Aşağıdaki soruları okuduğunuz metin çerçevesinde cevaplayınız.
(Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)
Oblomov
İlya İlyiç Oblomov, bir sabah Gorohovaya Caddesi’nde bütün bir kasaba halkı kadar kiracısı olan bü-
yük evlerin birinde yatağına uzanmıştı.
Otuz iki, otuz üç yaşlarında bir adamdı bu. Orta boylu, düzgün yapılı, hoş görünüşlü, koyu gri gözlü
idi; fakat yüzünde, düşünce gayretinin, açık seçik hiçbir kaygının belirtisi yoktu. Düşünce bu çehrede
serseri bir kuş gibi dolaşıyor, gözlerinden şöyle bir gelip geçiyor, yarıaçık dudaklarında biraz duraklı-
yor, alnının kıvrımlarında saklanıyor, sonra iyice silinip gidiyordu. O zaman bütün çehreyi kayıtsızlı-
ğın tek renkli ışığı kaplıyordu. Sonra bu kayıtsızlık bütün vücuduna geçiyor, hırkasının kıvrımlarına
kadar yayılıyordu. Zaman zaman gözleri sıkıntıya, yorgunluğa benzer bir şeyle bulanıyordu; ama yal-
nız çehresinin değil, bütün varlığının hâkim ve devamlı ifadesi olan rehaveti, ne yorgunluk, ne de sı-
kıntı bir an olsun bozabiliyordu. Gözlerinde gülüşünde, başının , ellerinin her hareketinde rahat, açık,
temiz bir ruhun ifadesi parlıyordu. Kayıtsız ve sathi bir göz Oblomov’a şöyle bir bakar ve “İyi yürekli,
kuzu gibi bir adamcağız olsa gerek.” derdi. Ona daha yakından, daha anlayışlı bir gözle bakan biriyse,
yüzünü bir müddet süzer, sonra garip bir tereddüt içinde gülümser geçerdi.
(…)
Uzanmak İlya İlyiç için ne hastalarda ne de uykusu gelmiş insanlarda olduğu gibi zaruret, ne yorgun
bir kimsedeki gibi geçici bir ihtiyaç, ne de uyuşuk bir insandaki gibi bir zevkti; bu onun tabii hali idi.
Evde olduğu zamanlar -evde olmadığı zamanda yok gibiydi- hep uzanırdı; hem de hep aynı odada.
Kendisini ilk defa içinde gördüğümüz bu oda onun hem yatak, hem çalışma, hem de konuk odası idi.
Üç odası daha vardı. Ama onları yalnız sabahları, hizmetçi çalışma odasını temizlerken- ki bu da her
gün olmazdı- şöyle bir görürdü. Bu odalarda eşyalar örtülü, perdeler inikti.
(…)
O sabah, İlya İlyiç, her zamankinin aksine erken uyanmıştı: Saat sekiz buçuktu. Düşünceli görünüyor-
du. Yüzünde kâh bir endişe, kâh bir keder ve sıkıntı ifadesi vardı. İçinde bir kavga olduğu belliydi; ama
zihni henüz bu kavgaya karışmıyordu.
Evvelki sabah Oblomov, çiftliğinin kâhyasından keyif kaçıran bir mektup almıştı. Bir kâhyanın mektu-
bunda keyif kaçıracak neler bulunabileceğini herkes bilir: Ürünün kötülüğü, alacakların geri kalması,
gelirin azalması gibi şeyler. Geçen yıl da, daha önceki yıl da kâhya tıpkı bunun gibi mektuplar yazmıştı;
ama bu yıl ki mektup Oblomov’u büsbütün şaşırtmış, ürkütmüştü.
Bu işler kolay halledilecek cinsten değildi. Ciddi tedbirler almak gerekiyordu. Bu arada işleriyle ilgi-
lenmesi bakımından İlya İlyiç’e haksızlık etmeyelim: Birkaç yıl önce kâhyanın ilk mektubunu aldığı
zaman, çiftliğinde bazı değişiklikler, yenilikler yapmayı düşünmeye başlamıştı.
İdare, iktisat ve daha başka bakımlardan yeni bir düzen tasarlamıştı; ama bu tasarı henüz kafasında
olgunlaşmamıştı. Kahyanın mektupları her yıl onu yeniden düşünmeye zorluyor, rahatını kaçırıyordu.
Oblomov tasarısının olgunlaşmasından önce kesin tedbirler almak gerektiğini anlıyordu.
Uyanır uyanmaz, hemen kalkıp yüzünü yıkamaya, çayını içtikten sonra her şeyi inceden inceye düşün-
meye, bir şeyler tasarlamaya, düşüncelerini yazmaya niyet etmişti. Yarım saat kadar bu niyetle savaşa-
rak yatağında kaldı; sonra da kahvaltısını her günkü gibi yatağında yapmaya, hemen ardından işlerini
uzun uzun düşünmeye karar verdi: İnsan yatakta da pekâlâ düşünebilirdi.
– Zahar! diye bağırdı.
Öyle de yaptı. Çayını içtikten sonra yatağında doğruldu; kalkacak gibi oldu; terliklerine baktı; hatta
bir ayağını yataktan aşağıya sarkıtmaya yeltendi ve hemen geri çekti. Saat dokuz buçuğu çalıyordu.
İlya İlyiç telaşlandı. Yüksek sesle, sıkıntıyla, “Nedir bu yaptığım,” dedi; “bu kadar da olmaz; kalkıp işe
başlamalı. Kendimi bırakırsam sonra bir daha…”
– Zahar! diye bağırdı.
(...)
İvan Gonçarov
385