Page 393 - Türk Dili ve Edebiyatı - 10 | Beceri Temelli
P. 393
Ortaöğretim Genel Müdürlüğü TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 10 191
5.ÜNİTE > Roman Kazanım A.2.8: Metinde anlatıcı ve bakış açısının işlevini belirler.
Alan Becerileri: Okuma Becerisi Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
Etkinlik İsmi Bakış Açımın Önemi 25 dk.
Amacı Romandaki anlatıcının ve bakış açısının önemini anlayabilmek. Bireysel
Yönerge Metni okuyunuz. Aşağıdaki soruları okuduğunuz metin çerçevesinde cevaplayınız.
(Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)
Genç Kız Kalbi
(...)
Bana herkes çok müşkülpesentsin diyor, beğenilecek hiçbir şeyi göremeyen bir insan başka ne olur
bilmem ki... Tiyatro binasının yabaniliğini affetmeye hazırım, fakat yarabbim, nedir o oynanan oyun,
sonra nedir o kantolar...
(...)
Sonra kumpanya manasız, asılsız, düzensiz, dört perdelik bir oyun oynadı. Öyle bir oyun ki yalnız
yavanlığıyla, tatsızlığıyla insanın neşesini bozar, harap eder. Sonra kadın şarkıcılar da aktörler de bu
hanımefendilerin devamlı, ısrarlı alkışlarıyla mesut oldular. Evvela perde açılmadan önce hallerinden,
kıyafetlerinden kendilerini az çok, biraz bir şeye benzeterek oldukça yakınlık hissettiğim bu hanımla-
rın his ve zevk bakımından ne kadar düşük olduklarını görerek hayret ettim. Bebek’teki tiyatroya gelen
bu hanımların İstanbul’un yüksek sınıfını oluşturmaları gerekirdi. Lakin demek ki gazetelerdeki ilan-
lara göre her gün İstanbul’un bir başka köşesinde bir tanesi oynayan bu murdar kumpanyaları bu ha-
nımların alkışları ihya ediyor, öyle mi? Ben bu soğukluklarla donmuş dururken herkesin, hele hanımla
Nigâr’ın kahkahalarla güldüğünü görerek aramızdaki farkı düşündüm ve kendi kendime derin derin
acıdım. Aman yarabbi! Bütün bu kalabalık içinde çölde garip ve avare kalmış, yolunu şaşırmış bir sey-
yah gibiyim. O kadar yalnızım, o kadar kendimi herkesten ayrı, herkesten başka buluyorum ki yavaş
yavaş kalbimi bir korku, acı, büyük bir korku, “Ne yapacağım? Nasıl yapacağım?” korkusu harap edi-
yor. İzmir’deyken, küçükten beri yaşadığım hayat içinde bütün emel ve saadetimi İstanbul’a bağlayarak
geniş bir hayal içinde ümitle bezenmiş bir ömür sürüyordum. Buraya geldim, bütün bu ümitler, bu
emeller, hepsi ayrı ayrı bir rüzgâr darbesinin kahrıyla kırıldı, döküldü, savruldu... Bitti... Hepsi bitti...
Evet, ne yapacağım, nasıl yaşayacağım? Neyde bir zevk bulacağım? Ben bu hayatı sevmiyorum. Bu
insanları hep manasız, hep adi buluyorum! Kimi ve neyi sevebileceğim? Nasıl, nasıl?
Kendi kendime şurada itiraf ediyorum ki bu iddialarımda büyüklenme, benzersiz olma yok. Çünkü
hayatım mahvoluyor... Benzersiz olmak için kendimi zevk ve saadetten mahrum etmeye nasıl razı
olurum?
(...)
Sonra kendimi, bu hali çocukça bir edayla fikrimin açıklığına, onlardan üstün olduğum düşüncesine
de dayandırmaya da cesaret edemem. Tahsilim bir Türk kızının az çok düzensiz, usulsüz tahsilinden
başka bir şey değil.
(...)
Mehmet Rauf
Kelime Dağarcığı:
adi: Değersiz, kötü, sıradan, hiçbir özelliği olmayan. müşkülpesent: Güç beğenir. kanto: Tuluat tiyatrolarında oyundan
önce genellikle kadın sanatçıların şarkı söyleyip dans ederek yaptığı gösteri. murdar: Kirli, pis. iftihar: Övünme, kıvanma,
kıvanç, övünç. kumpanya: Tiyatro topluluğu. seyyah: Gezgin, turist.
391