Page 423 - Türk Dili ve Edebiyatı - 10 | Beceri Temelli
P. 423
Ortaöğretim Genel Müdürlüğü TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 10 206
5.ÜNİTE > Roman Kazanım A.2.13: Metni yorumlar.
Alan Becerileri: Okuma Becerisi Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
Etkinlik İsmi Yorumluyorum 25 dk.
Amacı Metni yorumlayabilmek, metindeki açık ve örtük iletileri anlayabilmek; metinle ilgili tespitleri, eleştirileri, Bireysel
güncellemeleri ve beğenileri metne dayanarak ifade edebilmek.
Yönerge Metni okuyunuz. Aşağıdaki soruları okuduğunuz metin çerçevesinde cevaplayınız.
(Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)
Araba Sevdası
(…)
Muhteşem Bihruz Bey, eski vezirlerden şimdi hayatta olmayan *** Paşa’nın oğludur. Vilâyetten vilâyete
geçerek on beş yıl kadar sürekli İstanbul’a ayak basmamış olan babasıyla küçük yaşta memleket memle-
ket dolaştığından dolayı, Bihruz Bey bir çocuk için edinilmiş olması gereken en önemli bilgileri on altı
yaşına kadar ele getirememişti. Sonunda babasının görevinden ayrıldığı bir ara, İstanbul’a gelişlerinde
mahdum beyin bir rüşdiyeye konulması nasılsa düşünüldü! Aradan altı ay geçmeden *** Paşa gene
bir vilâyet vâliliğine atanarak İstanbul’dan yeniden ayrılmak zorunda kaldıysa da, artık bu defa Bihruz
Bey, öğreniminden geri kalmaması için annesiyle birlikte İstanbul’da bırakıldı. İki yıl sonra paşa; gene
azledilerek İstanbul’a geldiği zaman, mahdum beyi karacümleden, imlâdan, kırâatten kendisi sınava
çekerek bilgisini yeterli bulmuştu; öğrenimini tamamlayıp da bir diploma alıncaya değin okula devam
ettirmeye gerek görmeyerek, çocuğu kendi isteği üzerine Bâbıâli kalemlerinden birine stajyer memur
olarak yerleştirmiş ve beyefendi için öğrenimi artık doğallıkla gerekli görünen Fransızca’yla birlikte,
ikinci derecede gerekli olduğu kabul edilen Arapça ve Farsça’yı öğrenmek üzere, Bihruz Bey’e başka
başka maaşlı öğretmenler tutulmuştu. Bihruz Bey, ilk hevesle beş altı ay kadar kaleme devam ederek
daha Fransızca bir cümle okumaya yetecek bilgiyi elde edemeden ağızdan bellediği epey sözcükler
ve tamlamalarla en alafranga genç beylerin tavırlarını, kılıklarını ve davranışlarını taklitte, doğrusu
büyük yetenek gösterdi.
Bihruz Bey ana babasının tek çocuğu olduğu için, aslında pek şımarık büyümüştü. Babasının serveti
oğlunun her istediği şeyi kolaycacık elde edebilmesine yeterli olduğu gibi, gençlik gereklerinden olan
eğilimlerine de hiçbir bakımdan bir engelleme görmediğinden, Bihruz Bey; sonraları kaleme gidip
gelmeyi pek seyrekleştirmişti. Kaleme gitmediği günlerse saçlarını kestirmek, terziye giysi ısmarlamak,
kunduracıya ölçü vermek gibi hiç eksik olmayan nedenlerle Beyoğlu’nda, ötede beride vakit geçirir, cu-
maları, pazarları da sabahleyin hocalarıyla yarımşar saat ders çalışmadan sonra evinden çıkar, akşam-
lara kadar gezinti yerlerinde dolaşırdı. Vilâyetlerde bulunduğu zaman en büyük zevki, sırmalı giysiler
içinde, midilli ya da at üzerinde, arkasında çifte çifte uşaklarla sokak sokak gezip dolaşmak olan bu
beyin, İstanbul’a geldikten sonra merakı üç şeye yöneldi: Birincisi, araba kullanmak; ikincisi, alafranga
beylerin hepsinden daha süslü gezmek; üçüncüsü de berberler, kunduracılar, terziler ve gazinodaki
garsonlarla Fransızca konuşmaktı.
(…)
Kağıthane yollarında araba kullanma hevesiyle en şiddetli poyrazın karşısında tiril tiril titreyen Bihruz
Bey, yazın da otuz otuz beş derece sıcak günlerde Çamlıca, Haydarpaşa, Fenerbahçesi yollarında gene
o hevesle, en kızgın güneşin altında haşım haşım haşlanır, ama bu sıkıntıyı kendisine en büyük zevk
sayardı. Bihruz Bey her nereye gitse, her nerede bulunsa, maksadı görünmekle birlikte görmek değil;
yalnızca görünmekti.
Sonunda *** Paşa’nın ölmesi üzerine, mahdum bey bir anda yirmi sekiz bin liralık bir mirasa konarak
davranışlarında da serbest kalınca, o büyük serveti az zamanda tüketecek bir sefâhate koyuldu.
(…)
Bütün mirasyedilerin düşündüğü gibi Bihruz Bey de servetini yemekle bitmez tükenmez sanırdı. Bun-
dan dolayı ulu orta giriştiği harcamalara nakitten başlandı. Onlar bitince İstanbul tarafındaki en az
gelir getiren dükkânlar birer birer satıldı. Bundan sonra Beyoğlu’ndaki önemli mağazalara sıra geldi.
Bunlar da elden çıkarıldı. Gelir getiren mülk olarak, Galata’da bir han kalmıştı.
(…)
Recâizâde Mahmut Ekrem, Araba Sevdası
421