Page 419 - Türk Dili ve Edebiyatı - 10 | Beceri Temelli
P. 419
Ortaöğretim Genel Müdürlüğü TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 10 204
5.ÜNİTE > Roman Kazanım A.2.12: Kazanım: Metinde edebiyat, sanat ve fikir akımlarının /anlayışlarının yansımalarını değerlendirir.
Alan Becerileri: Okuma Becerisi Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
Etkinlik İsmi Geldikleri Gibi Giderler 25 dk.
Amacı Metinleri yazıldıkları dönemin ve edebî akımların penceresinden değerlendirebilmek. Bireysel
Yönerge Metni okuyunuz. Aşağıdaki soruları okuduğunuz metin çerçevesinde cevaplayınız.
(Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)
Sodom ve Gomore
(…)
Genç adam soluk bir karanlığın içinde bir şeyi bekliyormuş gibi duran İstanbul’a baktı. Tek tük ışık-
ların ancak yerini tespit edebildiği bu koyu şehir siluetinde hem akıcı, hem de katı bir hal vardı. Daha
doğrusu sinsi sinsi yatan kocaman bir hayvana benziyordu. Öyle bir hayvan ki, başına ağır bir darbe
indirilmiş de bir daha indirilmesin diye cansız rolünü oynamaktadır. Bu şehir 16 Mart işgali günü
Necdet’e gene böyle bir canlı mahlûk manzarası göstermişti. O gün İstanbul, kendisine zorla ve açıkça
alçakça bir iş yapılmış ve utançtan yüzükoyun yere yatmış bir adamı hatırlatıyordu. Bu adam aylarca
başını kaldırmaksızın hep aynı durumda sessiz ve hareketsiz kaldı. Lakin Sakarya zaferinden sonra
ortadan siliniverdi ve yerine zincirlere bağlı bir dev geçti. Bu da öbürü gibi hiç kımıldamıyor, fakat
sağlam ve tehdit eder gibi durmasını biliyor ve hiçbir tavrında yüz kızartıcı bir ayıp hissetmiyordu.
Bu ilkbahar gecesinin son saatlerinde o her zamandan çok munis ve ruha yakındır. Necdet sessiz ka-
ranlığın içinden kolunu uzatıp onun esmer sırtını okşamak, onunla bir gizli dertleşmeye girmek is-
tiyordu. Orada, bu ev gibi evlerden eser yoktu. Orada, buranın Madam Jimson’larına, Leyla’larına,
Major Will’lerine, de Rochepierre’lerine, Azize Hanım’larına, Nermin’lerine, Fanny Moore’larına, Or-
han Bey’lerine, Captain Marlow’larına karşılık, babaları savaşa gitmiş yavrularının beşiğini sallayan
temiz ve sabırlı kadınlar, vücutlarını Allah tarafından kendilerine teslim edilmiş bir kutsal emanet
gibi sayan genç kızlar, bunların üstüne şefkatle titreyen nur yüzlü nineler ve Anadolu’ya dair son iyi
haberleri bildiren gazeteyi bir muska gibi devşirip cebine yerleştirdikten sonra sanki kendisini bütün
dünyanın hazinelerine sahip bir adam kadar mesut hisseden fakir vatandaşlar vardı. Necdet, hemen
onlara doğru gitmek için yüreğinde ateşli bir arzu duydu. Tıpkı günahlarının kefaretini malıyla, canıy-
la ödemeye giden ilk çağın tövbelileri gibi yalınayak, başı kabak, arkasında bir kısa gömlekle, dizlerini
taştan taşa vurarak, dirseklerine dayanıp yerlerde sürünerek, onlara, onlara gitmek istedi.
Onlara gidip diyecekti ki: “Öbür tarafta neler oluyor bilmiyorsunuz! Garp medeniyetinin bütün lağı-
mı öbür tarafa boşandı. Bir parça temizliğe düşkün, titiz bir adam için orada bir dakika soluk almaya
imkan kalmadı. Tıkanıyorum. Bana biraz temiz hava, biraz temiz hava veriniz. Derdim büyüktür. Size
söyleyeceklerim var.
Siz bilmiyorsunuz, asıl işgal, asıl istila öbür tarafta oldu. Düşman çamurlu çizmeleri ile bizim evleri-
mize kadar girdi.
Siz hiç değilse köşelerinizde yas tutmak hürriyetine maliksiniz! Halbuki öbür tarafta bizi ağlamaktan
da men ettiler ve feryatları cümbüş seslerine boğdular ve boğazımızdan içimize doğru akan seslerin
kahkaha ile örtülmüş bir hıçkırık olduğunu anlamadılar.”
(…)
Yakup Kadri Karaosmanoğlu
417