Page 417 - Türk Dili ve Edebiyatı - 10 | Beceri Temelli
P. 417
Ortaöğretim Genel Müdürlüğü TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 10 203
5.ÜNİTE > Roman Kazanım A.2.12: Metinde edebiyat, sanat, fikir akımlarının yansımalarını değerlendirir.
Alan Becerileri: Okuma Becerisi Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
Etkinlik İsmi Gerçeklere Yöneliyorum 25 dk.
Amacı Metinde etkisi görülen edebiyat, sanat, fikir akımlarının yansımalarını değerlendirebilmek. Bireysel
Yönerge Metni okuyunuz. Aşağıdaki soruları okuduğunuz metin çerçevesinde cevaplayınız.
(Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)
Madam Bovary
Evin tuğla alnı caddeyle, daha doğrusu yolla bir hizadaydı. Kapının ardında, ufak yakalı bir palto,
bir dizgin, kara meşinden bir kasket asılıydı; bir köşede de, yerde kuru çamurla kaplı bir çift çizme
duruyordu. Sağda, büyük oda geliyordu; evin yiyip içtikleri, oturdukları odası. Üst başı soluk renkli
çiçeklerden bir çelenkle süslü kanarya sarısı bir duvar kâğıdı, iyi gerilmemiş bezi üzerinde baştan başa
titriyordu. Pencerelerde al şeritle çevrili beyaz pamuklu perdeler, çaprazlama toplanmıştı. Ocağın dar
tablası üzerinde, gümüş kaplama iki şamdan arasında, söbe biçimi fanus içinde, Hippokrates başlı bir
saat parıldıyordu.
Aralığın öbür yanında, Charles’in çalışma odası vardı; altı ayak kadar genişlikte ufak bir oda, bir masa,
üç sandalye bir de yazıhane koltuğu. “Hekimlik Bilimleri Sözlüğü”nün yaprakları daha açılmamış ama,
arka arkaya geçtiği satışlardan hayli yıpranmış ciltleri çam ağacından kitaplığı hemen hemen tek baş-
larına süslüyorlardı. Muayene sırasında hastalar duvarlardan küf kokusu duyarlardı; mutfaktan da has-
taların öksürdükleri, bütün anlattıkları işitilirdi.
Bahçe ince uzundu; çardaklara sardırılmış kayısı ağaçlarıyla kaplı kerpiç duvarların arasından uzayıp
gidiyordu. Ortada tahta bir ayaklık üzerinde kaygan taştan bir güneş saati vardı.
(…)
Emma odalara çıktı. İlki döşenmemişti. İkincisi karı kocanın yatak odasıydı. Al kumaşla çevrili yatak
yuvası içinde maun bir karyola vardı. Alçak dolabın üzerine kavkılardan yapılmış bir kutu süslüyordu.
Pencerenin yanında açılır kapanır bir yazı masasının üzerinde, bir sürahinin içinde beyaz ipekli şeritle
bağlanmış bir demet portakal çiçeği duruyordu. Gelinçiçeği, öbürkünün! Emma ona bakıyordu. Char-
les gördü, aldı, samanlığa götürdü.
(…)
Kısacası Charles mutluydu; dünyada hiçbir tasası yoktu. Baş başa bir yemek, akşamları anayolda bir
gezinti, karısının saçlarına elini sürmesi, bir pencerenin sürgü koluna asılı hasır şapkasını görmesi, o
güne dek zevk alabileceğini hiç düşünmediği daha birçok şeyler şimdi onun için kesintisiz bir mutlu-
luk oluşturuyordu.
Emma onun gidişini görmek için, pencereye çıkıyordu. Arkasında bol sabahlığı, dirsekleri pencerenin
kenarına bağlı, iki sardunya saksısı arasında duruyordu. Charles sokakta binek taşında mahmuzlarını
takıyordu.
(…)
Charles atına binince bir öpücük yolluyordu; o da, el sallıyor, pencereyi kapatıyordu.
(…)
Gustave Flaubert
Kelime Dağarcığı:
kavkı: Kabuk. maun: Tespih ağacıgillerden, Hindistan ve Honduras'ta yetişen büyük bir orman ağacı, akaju. söbe: Biçimi
yumurta gibi olan, beyzi, oval.
415