Page 567 - Türk Dili ve Edebiyatı - 10 | Beceri Temelli
P. 567

Ortaöğretim Genel Müdürlüğü                         TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 10           276

             7.ÜNİTE> Anı (Hatıra)     Kazanım A.4.9: Metinde ortaya konulan bilgi ve yorumları ayırt eder.
             Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi   Alan Becerileri: Okuma Becerisi

             Etkinlik İsmi                          Yorumlarım                                       20 dk.
             Amacı      Metindeki bilgi ve yorumları ayırt edebilmek.                                Bireysel


              Yönerge  Anıların öykü, roman, deneme, şiir gibi edebi türlere kaynaklık ettiği de görülür. Ahmet Hamdi
                     Tanpınar'ın denemelerine kaynaklık eden bir anısı aşağıda verilmiştir. Metni okuyup soruları metne
                     göre cevaplayınız. (Metin, kısaltılarak alınmıştır.)



                                                   Kitap Korkusu
               1923 yıllarında Erzurum Lisesi'nde hoca idim. Mektebimizde Fransızca ders veren Abdülhakim Bey
               adında Mısırlı bir hoca vardı. Çok çabuk dost olmuştuk. Fransızcayı, İngilizceyi iyi biliyor, biraz yağ-
               lı, fazla tecvidli olmasına rağmen Türkçeyi de mükemmel şekilde konuşuyordu. Fransız gramerini
               iki ayda öğretmek için hususî bir metod bile icad etmişti. Bu cinsten icad sahiplerinin çoğu gibi, o da
               garip bir adamdı. Sene sonunda imtihanlarda çocukların hakikaten Fransız gramerini çok iyi bildik-
               lerini gördük. Yalnız bir şey eksikti. Fransızca bilmiyorlardı. Tek başına metodun kâfi olmadığını ve
               her icadın icat sayılamıyacağını ilk önce o imtihanda öğrendim.

               Hakim Bey, hoşa giden tarafı çok, vefalı bir arkadaştı. Yalnız bir kötü huyu vardı. Kitabı sevmez ve
               okumazdı. Gramer kitaplarından başka kitabı yoktu. Halbuki o yıllar benim okuma hızımın arttığı
               yıllardı. Mektepten çıkar çıkmaz yatağıma uzanır, yeni tanıdığım Dostoievsky ile, Erzurum'a kadar
               cebimde getirdiğim Baudelaire'i, İstanbul'dan bin güçlükle getirttiğim kitapları okurdum. Fakat asıl
               okuduğum bu ikisi idi. Fransız şâirinin Darülfünun’da iken cazibesine kapılmıştım. Dostoievsky’yi
               ise yeni yeni tadıyordum. Muazzam bir şeydi bu. Her an dünyam değişiyordu. İnsan ıztırabiyla te-
               masın sıcaklığı her sahifede sanki kabuğumu çatlatacak şekilde beni genişletiyordu. Düşüncem adetâ
               bir kaç gece içinde boy atan o mucizeli nebatlara benziyordu. Cildden cilde atladıkça ufkum başka-
               laşıyor, insanlığa ve hakikatlerine kavuştuğumu sanıyordum.
               Hakim Bey'le bir evde oturduğumuz için günlerimiz beraber geçiyor gibiydi. Adamcağız tam bir
               ıztırap içindeydi. Beni bırakıp yalnızca sokağa çıkmaya razı olmadığı için, ben okurken bir avuç içi
               kadar odamızda, öğrenilecek lisânın kendisine hiç bir suretle muhtaç olmayan gramer metodlarını
               düşünür, yahut da operalarını söylerdi. Fakat vaktini ne ile geçirirse geçirsin bir eli daima bana doğ-
               ru, elimdeki kitabı alıp atmak için uzanmış dururdu. Aylarca bu tehdidin altında yaşadım. Hâlâ bile
               üzerimde izi vardır.
               Hakim Bey'in söylediği opera parçaları, bilmem nedense, bana onun Shakespeare'i çok sevdiği fik-
               rini vermişti. Hem gönlünü almak, hem de belki okumaya tekrar başlar da rahat ederim ümidiyle
               İstanbul'dan kendisine hediye etmek üzere bir İngilizce Shakespeare getirtmeyi düşündüm. Aylarca
               bekledikten sonra nihayet kitap geldi. Ona Shakespeare'i uzattım.
               Dostum kitabı bir müddet ne yapacağını bilmeden elinde evirdi, çevirdi. Sonra yüzüme bakarak
               hakikaten sevimli bir hayretle "Bunu ne yapacağım? " diye sordu. Gözlerinde bütün bir çocuk masu-
               miyeti vardı. "Ben kitap okumam, diyordu. Hele ecnebi dilinde hiç okumam.”
               Birdenbire karşımdaki adam benim için hakikî bir uçurum olmuştu. Hâlâ bile, Hakim Bey'i korkunç
               bir boşluk gibi düşündüğüm, gördüğüm olur. Kitabı sevmeyen ve korkan adam... Tecessüsünü öl-
               dürmüş insan...

               (…)                                                    Ahmet Hamdi Tanpınar, Yaşadığım Gibi

               Kelime Dağarcığı:
               nebat: Bitki. tecessüs: Anlama merakı.






                                                                                                   565
   562   563   564   565   566   567   568   569   570   571   572