Page 251 - Türk Dili ve Edebiyatı 11 Beceri Temelli Etkinlik Kitabı
P. 251
Ortaöğretim Genel Müdürlüğü TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 11 123
5.ÜNİTE > Sohbet ve Fıkra Kazanım A.4.2: Metnin türünün ortaya çıkışı ve tarihsel dönemle ilişkisini belirler.
Alan Becerileri: Okuma Becerisi Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
Etkinlik İsmi Fıkra Türünün Dünü, Bugünü, Yarını 20 dk.
Amacı Fıkra türünün ortaya çıkışını ve tarihsel dönemle ilişkisini açıklayabilmek. Bireysel
Yönerge Aşağıdaki metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız.
(Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)
Okuyucu Olmak Sanatı
Bir kitap okuduğu zaman müellifin hayallerini ve fikirlerini takip ettiğine emin olmayan okuyucu
pek azdır. İşte büyük bir aldanış: Okuyucunun müellife ait olduğunu sandığı şeylerin çoğu, hakikatte
kendi fikirleri ve hayalleridir.
Bir hikâye okuyorsunuz. İlk cümle şu: “Yağmurlu bir nisan akşamıydı.”
Müellifin bu akşamı tarif etmek için kullanacağı vasıflar ne olursa olsun, sizin tahayyül edeceğiniz
şey, unsurlarını kendi hayatınızın parça parça tecrübelerinden alarak yine kendi tasarladığınız bir
sahne olacaktır.
Hayalinizde ya kendi hatıralarınız arasından muayyen bir tanesi yahut da ayrı ayrı intibalarınızdan
mürekkep bir manzara canlanacak. Başka türlü olmasına imkan var mıdır? Çünkü başkalarının tec-
rübelerini ancak nefsimizi gözetleyerek anlayabiliriz.
Dahası var. Müellif “Yağmurlu bir nisan akşamıydı.” dedikten sonra, biz onun ikinci cümlesine ge-
çinceye kadar, böyle bir akşama ait diğer hatıralarımız da şuurumuzun eşliğine gelip dayanabilir ve
aydınlığa çıkmak ister. Mesela yağmurlu bir nisan akşamında başımızdan geçen bir vakanın hatırası
da şuurumuzun kapısını çalar. Hikâyenin ikinci cümlesi, belki bu hatıranın canlanmasına mani olur;
fakat onun bir müddet kapıda beklemesine ve şuura çıkmak için fırsat kollamasına mani olmaz.
Her insanın hatırası başkadır. “Yağmurlu bir nisan akşamıydı.” gibi çok basit bir cümlenin bile her
okuyucuda uyandıracağı intibalar, hatıralar ve fikir tedaileri de başka başka olur.
Biz bir yazıyı okurken yalnız onu değil, kendi kendimizi de okuyoruz. Bunun için değil midir ki tec-
rübeleri, fikirleri ve hayalleri bizimkine uyan veyahut da hiç olmazsa biraz yaklaşan muharrirlerin
yazılarını severiz. Bunlar o muharrirden ziyade kendimizi aydınlatarak bize göstermeye yarayan, gö-
zümüzü kendisine aksettiren ayna gibi nefsimizin kendi kendini görmek için muhtaç olduğu kılavuz
ışıklardır.
Bir oda resmi görürsek hepimizin önüne aynı oda resmi gelir. Fakat bir yazıda gördüğümüz her hangi
bir oda kelimesi önünde -muharrir bu odayı ne şekilde tasvir etmiş olursa olsun- hep aynı oda gözü-
müzün önüne gelmez. Her okuyucunun tasarladığı oda başkadır.
Müşahhas kelimeler için böyle olduğu gibi, mücerret mefhumlar için de böyledir. Bir “korku” kelime-
sinin hepimizde uyandırdığı hatıralar ve intibalar bir midir? Ümit, ideal, şahsiyet, zaman dediğimiz
zaman da hep aynı şeyleri mi anlıyoruz? Ne münasebet! Bunun en büyük delili de şudur ki, her mü-
tefekkir, her ruhiyatçı ve filozof, mücerret mefhumları başka başka tarif eder.
Hepimizin kendimize göre bir lisanımız var. İki kişi aynı dili konuştuğu halde, biri ötekini anlayabil-
mek için onun söylediklerini kendi içinin diline tercüme eder.
(…)
Peyami Safa, Okuyucu Olmak Sanatı
Kelime Dağarcığı
intiba: İzlenim. mefhum: Kavram. muayyen: Belirli. muharrir: Yazar. mücerret: Soyut. müellif: Yazar. mürekkep: Birleşmiş,
birleşik, -den oluşmuş. müşahhas: Somut. mütefekkir: Düşünür. ruhiyatçı: Ruh bilimi uzmanı, psikolog. tahayyül: Hayalde
canlandırma. tedai: Çağrışım.
249