Page 337 - Türk Dili ve Edebiyatı 11 Beceri Temelli Etkinlik Kitabı
P. 337
Ortaöğretim Genel Müdürlüğü TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 11 166
6.ÜNİTE > Roman Kazanım A.2.8: Metinde anlatıcı ve bakış açısının işlevini belirler.
Alan Becerileri: Okuma Becerisi Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
Etkinlik İsmi Anlatıcı ve Bakış Açısı 20 dk.
Amacı Metindeki anlatıcı ve bakış açısının olay üzerindeki etkisini açıklayabilmek. Bireysel
Yönerge Aşağıdaki metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız.
(Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)
Cemile
(…)
Küçük Ev de iki oğlunu savaşa yollamıştı. Çocukların büyüğü Sadık, evlendikten kısa bir süre sonra
gitmişti. Seyrek olmasına rağmen, ikisinden de mektup alıyorduk. Böylece iki kişi kalmıştı Küçük
Ev’de: kiciapa, yani Küçük Ana dediğim kadın, bir de gelini, Sadık’ın karısı. İkisi de sabahtan akşama
kadar kolhozda çalışırlardı. Küçük anam iyi, saygılı, uysaldı; hendek kazmada olsun, tarla sulamada
olsun, gençlerden geri kalmazdı. Kader, hamarat bir gelin vermişti ona. Cemile, tam ona yakışır bir
kızdı; yılmak nedir bilmezdi, canlıydı, dipdiriydi.
Cemile’yi severdim. O da beni severdi. Yakın arkadaştık, ama birbirimizi ilk adlarımızla çağıramı-
yorduk. Ayrı ailelerden gelseydik, hiç çekinmez, Cemile derdim ona. Ama ağabeyimin karısı olduğu
için ben ona yenge, o da bana kiçine bala, yani küçük çocuk demek zorundaydık. Küçük değildim,
yaşlarımız arasında pek az fark vardı. Köylerimizin geleneği bunu gerektiriyordu: gelinler, kocaları-
nın küçük kardeşlerine kiçine bala derlerdi.
(…)
Kırbacımı yerde sürüyerek yanlarına vardım. Küme başkanı beni görünce gülümsedi; aklına bir şey
gelmişti anlaşılan.
Gelinini o kadar düşünüyorsan, kiçine bala’sı ona göz kulak olur.
Beni gösterdi keyifle. Hiç korkma! Seyit koca adam sayılır artık. Ekmeğimizi onun gibileri sağlıyor;
bizi düzlüğe de onlar çıkaracaklar.
Anam dinlemedi bile onu.
Üstüme yürüyerek, şu haline bak! Serseri! diye bağırdı. Saçın yeleye dönmüş! Baban da ne babaymış
ya oğlunun saçını bile kesmeye vakti yok.
Orozmat, iyi öyleyse, bugün evde kalıp saçını kestirsin, dedi.
Seyit, bugün burada kalır, atlara bir araba veririz. Birlikte çalışırsınız. Ama ondan seni sorumlu tu-
tuyorum. Artık canın sıkılmasın, baybiçe, Seyit gelinine göz kulak olur. Hem Daniyar’ı da yollarım.
Tanırsın, sessiz sedasız bir oğlandır, askerden yeni geldi. Ekini üçü taşırlar istasyona, gelinine de kim-
se dokunamaz. Yalan mı? Sen ne dersin, Seyit? Cemile’yi sürücü yapalım diyoruz, anan yanaşmıyor.
Artık ananın gönlünü etmek sana düşer.
Orozmat’ın övgüsünden hoşlanmıştım, koca adam yerine koymuştu beni.
(…)
Anam, gelinin halinden anlar, onu neşelendirmeye çalışırdı. Sandığı kilitlerken, Ne var? derdi. Sevi-
neceğine kederlendin! Sadece senin kocanı mı aldılar askere? Üzülen bir tek sen misin sanki. Bütün
millet kan ağlıyor. Herkes gibi katlanacaksın. Senden başka yalnız kalan, kocasını özleyen yok mu?
Ne kadar üzülürsen üzül, sen sen ol, üzüntünü kimseye belli etme, kendine sakla.
Cemile bir şey demezdi; ama kederli, inatçı yüreğiyle konuşurdu sanki: Ah, anacığım, anlamıyorsun,
anlamıyorsun.
(…)
Cengiz Aytmatov, Cemile
335