Page 341 - Türk Dili ve Edebiyatı 11 Beceri Temelli Etkinlik Kitabı
P. 341
Ortaöğretim Genel Müdürlüğü TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 11 168
6.ÜNİTE > Roman Kazanım A.2.9: Metindeki anlatım biçimleri ve tekniklerinin işlevlerini belirler.
Alan Becerileri: Okuma Becerisi Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
Etkinlik İsmi En Etkili Nasıl Anlatırım? 20 dk.
Amacı Roman yazarının içeriği nasıl sunduğu ile ilgili hususları ifade edebilmek. Bireysel
Yönerge Aşağıdaki metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız.
(Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)
Yurdunu Kaybeden Adam
(…)
Marya’nın mezarı başında son defa diz çöktüm. Son kalan gözyaşlarımla ağladım. Sonra ayağa kalk-
tım. Üniformamı alıp İnn’in köpüklü sularına attım. Dalgaların üstünde çalkana çalkana giden yeşil
üniformamı gözlerimle takip ettim. Artık görünmez olunca onun hayatımda tuttuğu yeri, kuvvetini
daha iyi anladım. Marya kadar o üniforma da beni hayata bağlayan bağlardan biriydi. Sanki o bağ
da çözülüyordu. O üniformayla birlikte, beni şimdiye kadar ayakta tutan ümitler de İnn’in sularına
karışmış gidiyordu.
Üniformam yoktu, Marya yoktu, Türkistan’ım, Kafkasya’m, İdil-Ural’ım, Kırım’ım artık benim için
yoktu. Uğrunda savaştığım, yıllarca savaştığım, kan döktüğüm her şey benden ayrılıyordu. İçim
bomboş kalıyordu.
Dünya ansızın karardı, karardı. Her şey sanki birdenbire yıkıldı, çöktü. Kaçmaya başladım. İnn’in
kesilmek bilmeyen korkunç sesi kulaklarımdan, içimden gitmiyordu. Dağlar üzerime devrilecek gi-
biydi. Bu Maryasız, üniformasız, ümitsiz dünyadan kaçıyordum. Nereye bilmiyorum! İçimde azmış,
kudurmuş, söz geçiremediğim bir acı beni dağdan dağa koşturuyordu.
Üç gün, üç gece dağlarda başıboş dolaştım. Dördüncü günün sabahı, çalılar arasından bir şose gör-
düm. Şosede askerler, kamyonlar, tanklar vardı. Yavaş yavaş, gizlice yaklaşarak, kendimi gösterme-
den askerlere baktım. Amerikan askerleriydi. Önce gidip teslim olmak istedim. Sonra birden korku
içinde geriledim. Gene dağlara kaçtım.
Amerikan askerleri gitmiştiler. Şose boş ve sessizdi. Bir gün sabahleyin ırmağın yalısına gittim. Elli
metre kadar uzaktan bir kamyon gördüm. Kamyonun yanında beş askerle iki sivil vardı.
(…)
Birkaç asker kamyondan atlayıp bana doğru yürüdü. Ben de yavaş yavaş onlara doğru ilerledim.
İçlerinden biri öne çıkarak bağırdı:
— Polonyalı mısın?
Evet, yerine başımı salladım.
— Haydi, atla kamyona. İtalya’ya mı gidiyorsun?
— Evet.
— Sen harp zamanı İnnsbruck’ta ne yapıyordun dostum? Esir miydin, yoksa işçi mi?
— İşçiydim.
— Ne zaman çıktın İnnsbruck’tan?
— Üç gün oluyor.
— Nerede doyurdun karnını?
— Doyurmadım.
— Aç mısın?
— …
— Elbette açsın. Üç gün yemek yemeyen insanın karnı tok mu olur?
Ekmek parçasının arasına biraz da sucuk koyarak elime sıkıştırdı.
Neden bilmem, Uman esir kampında, 2 numaralı barakadayken esirlerin arasında, karanlıkta elime
ekmek sıkıştıran Azerbaycanlıyı hatırladım. İçimde esirlik günlerimin hatıraları canlandı. Ekmeği
yerken Kirovograd-Uman yolunu, esir kamplarını düşündüm. Kamyonda, esir kamplarında olduğu
gibi, ekmeğimi yiyordum. Fakat şimdi kimin esiri olduğumu bilmiyordum.
339