Page 208 - Türk Dili ve Edebiyatı 12 Beceri Temelli Etkinlik Kitabı
P. 208

Ortaöğretim Genel Müdürlüğü                         TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 12          102

             4. ÜNİTE > Roman  Kazanım A.2.9: Metindeki anlatım biçimleri ve tekniklerini belirler.
             Alan Becerileri: Okuma Becerisi  Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
             Etkinlik İsmi                         Anlatıcının Sanatı                            25 dk.
             Amacı      Metinde kullanılan anlatım biçimlerini ve anlatım tekniklerini belirleyebilme. Metnin bir bölümünde farklı anlatım   Bireysel
                        teknikleriyle düzenleme yapabilme.

               Yönerge  Metni okuyunuz. Aşağıdaki soruları okuduğunuz metin çerçevesinde cevaplayınız.
                     (Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)

                                                   Akşam Güneşi
             (…)
             Sonbahar geldi. Yağmurlar yağmaya başladı.
             Bende yolculuk için hiçbir hareket ve hazırlık yoktu… İznimi bir ay daha temdit ettirdiğimi söyledi-
             ğim gün Şükran’ın gözleri yaşardı. Amcam bana dua ve teşekkür etti:
             – Ne yalan söyleyeyim senin bu kadar iyi kalpli bir çocuk olduğunu bilmiyordum… Bu günümüzde
             bizi yalnız bırakmadın… Hepimiz şaşkın bir haldeyiz. Evin içine çok faydan dokunuyor. Var ol sağ ol.
             Amcam doğru söylüyordu. Köşke çok faydam dokunuyordu. Şükran’ın yorgunluktan, uykusuzluktan
             sarardığını gördükçe yatmaya gönderiyor, hastanın yanında nöbet bekliyordum. Amcamın kendisini
             büsbütün yeise kaptırmasına ben mâni oluyordum. Küçük Jülide’ye bakacak benden başka kimse kal-
             mamıştı. Jülide dokuz yaşındaydı fakat nihayet yedi yaşında görünüyordu. Merhamet verecek kadar
             cılız, renksiz, ufak bir kızcağız… Daima güneşe bakıyor gibi titriyor hissini veren açık yeşil gözleri,
             yaptığı gizli bir kabahatten korkuyormuş gibi suçlu bir tavrı vardı.
             Bahçenin bir köşesinde toz toprak içinde, kediler köpeklerle oynayan Jülide’ye adeta bir dadı olmuş-
             tum. Elbisesini ben değiştiriyor, yemeğini ben yediriyor, annesine içlenmesin diye türlü oyunlar, mas-
             karalıklar icat ediyordum.
             (…)
             Jülide ne iyi, ne merhametli, ne munis bir çocuk olmuştu. Eskiden bu haşarı, hırçın, azametli genç
             kızdan şikâyet edenler şimdi ona adeta tapıyorlardı. Gündüzleri saatlerce işçi kızların arasında yaşıyor,
             onlara yardım ediyor, dertlerini dinliyordu. Hemen her gün ya bir suçluya şefaat eder, ya bir fakir için
             muavenet, ya bir hasta için izin isterdi. Hiçbir arzusunu kırmayacağımı ikimiz de evvelden bilirdik.
             Böyle olduğu halde bir parça nazlanarak onu üzmekten zevk alırdım. Kızımın benden bir şey rica
             ederken öyle nazlı tavırları, öyle güzel sözleri vardı ki…
             Evet onun hiçbir arzusunun kırılmayacağını ikimiz de evvelden bildiğimiz halde ben “peki” dediğim
             zaman büyük bir zafer kazanmış gibi sevinirdi.
             Jülide şimdi yalnız, çiftlikteki işçilere iyilik etmekle kalmıyor, civar tarlalarda, köycüklerde de yardım
             edilecek fakirler, hastalar arayıp buluyordu.
             Eskiden bir dakika yerinde duramayan asabi, afacan Jülide bazen yazıhanemde benim yerime oturu-
             yor, saatlerce iş mektuplarımı yazıyor, hesaplarıma bakıyordu.
             Şimdi onun en sevdiği insanlardan biri de Ayşe idi. Bu sade köy çocuğunu hemen hiç yanından ayırmı-
             yordu. Ayşe’nin nişanlısı askerden gelmişti. Birkaç haftaya kadar onların da düğünleri olacaktı.
             Jülide hazırlığın bir an evvel bitirilmesini istiyor: Düşün mutlaka sonbaharın güzel bir gününde olmalı
             diyordu.
             Bu sene sonbahar her senekinden daha güzeldi. Akşam gezintilerine yine devam ediyor, atlarımızla
             adanın en uzak köşelerini dolaşıyorduk.
             Jülide hayatından hiç şikâyet etmiyor, çok mesut olduğunu söylüyordu. Evet onun bütün hırçınlıkları
             geçmiş, güzel sarışın çehresine melekane bir sükûnet çökmüştü. Fakat bilmem neden benim içimdeki
             gizli endişe bir türlü geçmiyordu.
             Bazen onun büyük yorgunluklardan, müfrit neşelerden sonra bir bahçe kanepesinin üstüne serilip
             yattığını, solgun çehresini güneşe çevirerek gözlerini kapadığını gördüğüm zaman yüreğimin derin bir
             hüzün ve merhamet ile sızladığını hissediyordum.
             (…)
                                                                                   Reşat Nuri Güntekin


                                                                                                   207
   203   204   205   206   207   208   209   210   211   212   213