Page 342 - Türk Dili ve Edebiyatı 12 Beceri Temelli Etkinlik Kitabı
P. 342
Ortaöğretim Genel Müdürlüğü TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 12 169
6.ÜNİTE> Deneme Kazanım A.4. 13. Yazar ve metin arasındaki ilişkiyi değerlendirir.
Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becersi Alan Becerileri: Okuma Becerisi
Etkinlik İsmi Ataç ve Öz-Türkçe 25 dk.
Amacı Yazar ve metin arasındaki ilişkiyi değerlendirebilme. Bireysel
Yönerge Aşağıdaki metni okuyup soruları metne göre cevaplandırınız.
(Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)
Yalın Dil
Anayasa’nın yeni yazımı (yazım sözünü metin karşılığı olarak deniyorum) ile dil işinde büyük bir
adım atıldı: türkçe, bir dil olarak güçsüz değildir; özenle, sevgiyle işlersek, düşüncenin bütün incelik-
lerini söyleyebilir.
Yeni yazım bu güveni, öyle sanıyorum, daha inanamamış olanlara da aşılayacaktır: alışkanlığı öne
sürerek günün eğinimlerine (temayüllerine) karşı koyanlar da, Anayasa’daki sözleri artık ister istemez
kullanacak, onlarla yazacak, giderek onlarla düşüneceklerdir. Onlara bir ısındılar mı, öteki sözlerin de
onlara uygun olmasını kendiliklerinden ararlar.
Özge (başka) bir büyü vardır dil pınarında! bir yol içen bir daha alamaz kendini. İlk günlerde han-
gimiz durumsamadık? hangimiz: «Boşunadır bu çabalama!» demedik? Doğrusunu söyleyelim, han-
gimiz eğlenmedik? hangimiz «Bizim olgun, tatlı dilimizi bozuyorlar!» deyip kızmadık? Eski dilin
daracık sınırları içine kapanmış olduğumuzu duymuyor, onun yapma parıltısını göğün ışığı sanıyor,
dudak kıvırdığımız uğraşmaların gerçek genişliğe kavuşmak için olduğunu anlamıyorduk. Bugün du-
rumsayanlar, inanmayanlar, anlamayanlar da ağızlarını türkçenin yaratıcı suyuna değdirince bizimle
birlik olacak, yerdiklerini, güldüklerini unutup bizimle çalışacaklardır. Dileriz, geçsinler bizi.
Türkçecilik akışına katılmayanların suçu, hep kurulmuş diller üzerinde düşünmeleridir. Bugünkü
fransızcayı, almancayı, ingilizceyi ele alıyor, onların olgunluğuna vuruluyor: «Böyle mi bizim dili-
miz?» diyorlar. Değil öyle. Ancak biz de deriz onlara: «Neden şimdiki fransızcaya bakıyorsunuz? XVI.
yüzyılın büyük Fransız yazarlarını, Amyot’yu, Rabelais’yi, Montaigne’i okusanız a! Onlar da düşün-
düklerini söyleyebilmek, istediklerini anlatacak sözleri bulmak için çırpınmıyorlar mı? Bir söz uydu-
ruyor, sonra onu beğenmiyor, bir başkasını arıyorlar. Şimdi sizin pek sevdiğiniz, pek kıvrak bulduğu-
nuz fransızca onların emeklerinden doğmuştur.
(…)
Bugün osmanlıca dediğimiz türkçeye bayılanlar, genişliğini, gücünü tansıklayanlar (hayran olanlar)
var. Ancak onlar da Baki’den bu yana gelmiş ozanlarımızı okuyorlar. Osmanlıca'nın kurulma çağı-
na baktıkları yok. Şeyhi’yi, Ahmet Paşa’yı, Necati’yi, daha öncekileri okusunlar, hepsinin aramakta
olduklarını, düşündüklerini, duyduklarını söyleyebilecek bir dil edinmeye çabaladıklarını görürler.
(…)
Hepimizin bildiğimiz, kamuya dek işledikleri söylenerek birçok arapça sözler bırakılmış. Doğru, mil-
let sözünü hepimiz biliyoruz; ulus, budun sözlerini ise yadırgıyoruz. Yalnız iş bilmekte, alışık olmakta,
yadırgamakta değil. Bu düşünce ile gidersek belki bir sözü bile kaldıramayız. Mebus’u da hepimiz bil-
miyor muyduk? milletvekili’ni yadırgamayacak mıyız? millet ile vekil sözlerini birleştirmekle, birarada
yazmakla iş bitmez... Gene türkçe değildir. Neden birarada yazacağım?
Hele hazır üye sözüne ısınamadım. Hazır, amâde anlamında türkçeleşmiştir; ancak bir yerde bulunan
anlamında kamunun diline işlememiştir. Belki bir «Allah her yerde hâzır u nâzırdır» sözü kolayca
anlaşılır. Orada da hazır değil, hâzır... Uzatma imini (işaretini) istediğiniz kadar kaldırın, o gene ora-
dadır, orada hâzır’dır. Bunlar gibi daha bir çok sözler üzerinde durabiliriz.
341