Page 350 - Türk Dili ve Edebiyatı 12 Beceri Temelli Etkinlik Kitabı
P. 350

Ortaöğretim Genel Müdürlüğü                         TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 12          173

             6.ÜNİTE> Deneme    Kazanım A.4.15. Metinlerden hareketle dil bilgisi çalışmaları yapar.
             Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becersi  Alan Becerileri: Okuma Becerisi

             Etkinlik İsmi                     Paragraf ve Noktalama                                  25 dk.
             Amacı      Metinden hareketle paragrafta anlam, imla ve noktalama ile ilgili çalışmalar yapabilme.            Bireysel


              Yönerge  Aşağıdaki metni okuyup soruları metne göre cevaplandırınız.
                     (Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)


                                                    Adasız Deniz

              Açıkça söylemem gerek; denizle bağım yok benim. Çocukluğumda, yani gördüklerimin ve işittik-
              lerimin beni altın bir küre gibi biçimlendirdiği dönemlerde, denize ilişkin hiçbir bilgi edinmedim.
              Yaşadığım şehirler de uzaktı kıyılara; hayatımın yirmi yılını bozkırda geçirdim. Belki bu yüzden,
              deniz imgesi ile gitme arzusu birleşti zihnimde; ne zaman bir kıyı fotoğrafı görsem, denizin esintisini
              alnımda hissettim. Ama bu deniz görmek, oralarda bulunmak arzusu değildi. Bu, gitmek arzusuydu.
              Gittiğim yerde ne görecektim, bunun pek önemi yoktu.
              Uzakta nelerle karşılaşacağımızı bilemeyiz, bu yüzden arzu eder insan bir deniz yolculuğunu, ya da
              bana öyle gelir. İnsan, hedefsiz bir yolculukta, kendisiyle sonsuzca konuşabilir. Görüp geçirdiklerini
              düşünür. Gözlerinin önünden buğday tarlaları geçer, rüzgar vurdukça eğilip bükülen başakları izler.
              Bu artık duygularımızın eğilip bükülmesine benzer. Kişi yalnızlığının, çaresizliğinin içinde kendi ada-
              sını arar. Belki bu bir denizde gerçek bir ada gibi bulunur, ya da, bir kara parçası da aynı işi görebilir.
              Solgun bir kasabada iner, tren istasyona bir buhar bulutu bırakır, ortalığı sis kaplar. Vagonlar bir bir,
              homurtuyla geçip gider, sis dağılır, ses kesilir, geride yapayalnız bir horoz öter.
              Bugün artık denize kıyısı olan bir kentte yaşıyorum; ama artık benim için çok geç, bundan sonra
              denize çokça bakacağım; gerçi bir yenilik olmayacak bu. Bozkırda uzanmış tarlalara bakar gibi baka-
              cağım denize. Tarlalar, bozkır insanları için, deniz işlevi görür hem: Göz, boşluk arar. Kent yaşamının
              her yeri dolduran sıkışıklığı, gürültüsü, canından bezdirir insanı. Bu yüzden, aradığımız şey saf doğa-
              dır aslında; gözün gördüğü engin boşluk ve gürültüden uzaklaşmış kulak. Gidilecek yer oradadır işte.
              Bu ruh hali benim okurluğuma da etki etmiştir kuşkusuz. Romanlarda, öykülerde yer almış denizleri
              hep bir ferahlık duygusuyla okudum. Gitmenin tek yolunun bu olduğuna karar verdim böylece: Oku-
              mak. İnsan, bir kitabın yerine geçmek isteyebilir. Bu onu sonsuzca mutlu edecektir hem; okurda kendi
              yüzünü görecektir. Kişi ne yapsa kendi yüzünü böyle yüzlerce yıl göremez. Bunun tek yoludur bu; bir
              kitabın yerine geçmek. Onun, kitabın mührünü taşıyacaktır artık. Gerçekten insan kendini derin bir
              suda bulsa da sayfalar kendiliğinden açılsa bir bir...

              Böylece, çocukluğumdan beri, okuduğum kitaplardan hangisinin yerine geçmek isterdim acaba, diye
              düşündüm. Sonunda hangi kahramanların yerine. Ama doğrusu bu sorunun yanıtını hiçbir zaman
              bulamadım. Yazılar yazıyordum çünkü. Kahramanlar yaratmıyordum, hayır; gidilecek bir yer vardı,
              konuşulacak bir dil. Haz varsa, bu hazzı seslerle, oranın sesleriyle yazmalıydım. Ama o sesi duymuş
              muydum? Çevremde kentin o korkunç gürültüsü vardı. Sonra bu seslerin içinde mutlaka başka sesler,
              görüntüler... İnsan hep başka’nın peşindedir. Niçin böyledir, niçin başka olmasın? Doğrusu bir sakın-
              cası yoktur bunun. Dilin başkası, sesin başkası, toprağın başkası... Ama bu ses de, bu yazı da, bu top-
              rak da kendi başkasını kendi içinde taşır. Yoksa, siste kaybolmuş bir arzuya nasıl katlanılır? Sonunda
              Kaptan Nemo da bir hayal değil midir? Bir sis.
              (…)
                                                                                                                                          Faruk Duman, Adasız Deniz







                                                                                                   349
   345   346   347   348   349   350   351   352   353   354   355