Page 348 - Türk Dili ve Edebiyatı 12 Beceri Temelli Etkinlik Kitabı
P. 348
Ortaöğretim Genel Müdürlüğü TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 12 172
6.ÜNİTE> Deneme Kazanım A.4.14. Türün ve dönemin/akımın diğer önemli yazarlarını ve eserlerini sıralar.
Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becersi Alan Becerileri: Okuma Becerisi
Etkinlik İsmi Deneme Türünün Öncüleri 25 dk.
Amacı Deneme türünün tarihsel süreci ve sanatçıları ile ilgili düşüncelerini ifade edebilme. Bireysel
Yönerge Aşağıdaki metni okuyup soruları metne göre cevaplandırınız.
(Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)
Şiir Çevirisi ve Yeni Bir Yapıt
Ünlü Fransız ozanı Jean Cocteau, “Bir şiir hiçbir dile çevrilemez, yazılmış olduğu dile bile,” demiş ya,
bakmayın siz ona, gerçekte onun niyeti, bir şiirin “yazılmış olduğu dile” çevrilemeyeceğini belirtmek.
Sabahattin Eyuboğlu, bir yazısında, Ahmet Haşim ‘in,
Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden
dizesini,
Bu merdivenlerden ağır ağır çıkacaksın
biçimine döndürür ve “Gördünüz mü, şiir bozuldu” diyerek dizenin kendine özgü yapısına, anlam
değişmese bile, dokunulamayacağını gösterir. Benim öğrenciliğimde edebiyat öğretmenleri, gene de
sürdürülüyor mu bilmem, şiiri düzyazıya çevirtirlerdi. Diyeceksiniz ki, bir dize düzyazıya çevrildi-
ğinde, kendi dilinde bile şiirliğini yitirirse, başka bir dile çevrildiğinde neden yitirmesin? Doğrudur,
her çeviri şiir, özgün yapısından, az ya da çok, uzaklaşmıştır. Ama bu etkinliğin gitgide artan bir hızla
sürüp gittiğine ne demeli?
“Metis Çeviri” dergisinin 1989 Bahar sayısında (son sayı) okudum; Anatole France, çevirinin ola-
naksız bir şey olduğunu söyleyen bir dostuna, “Kesinlikle öyle” demiş, “Bu gerçeğin kabul edilmesi,
çeviri sanatında başarının gerekli önkoşuludur.” Olanaksızdır diyeceksiniz, ama gene başarıya ermeye
çalışacaksınız. Çeviri sanatının ilkesi budur.
Ünlü İngiliz ozanı W. H. Auden'in de çok güzel bir denemesi var dergide, bu konuya değinen, ama işi
adamakıllı zora koşuyor ozan bu denemesinde, diyor ki :
“Konuşanla dinleyen aynı dili kullansalar bile, her ikisi de çeviri yapmak zorundadır, çünkü iki kişi
anadillerini hiçbir zaman bütünüyle aynı biçimde konuşmaz. Örneğin bir arkadaşımın bana, birine
aşık olduğunu söylediğini varsayalım. Onu anlayabilmek için benim kendime iki soru sormam gere-
kir. İlkin : Arkadaşımın tanımladığına benzer bir deneyim benim başımdan geçti mi? İkinci olarak
da, “Geçtiyse bu, benim aşık olmak diye tanımlayacağım deneyim mi?” Ayrıca gerek onun deneyimi-
ni, gerek benimkini iyice anlayabilmek istiyorsam, Batı ekininde geliştiği biçimiyle “aşık olma” kav-
ramının tarihçesi hakkında da bir şeyler bilmem, üstelik bu kavramın bilinmediği ülkelerde yaşayan
insanların bizim deneyimlerimizden nasıl bir anlam çıkaracağını hayal etmeğe çalışmam lazımdır.”
Ama insanoğlu her zaman çeviri yaptı, karşısındakini iyice anladı ya da anlamadı, ama çeviri onun
için hep bir zorunluluk olarak çıktı ortaya, özellikle düşmanını anlamak için gerekliydi bu. “Ne diyor?
Amacı nedir?”
Prof. Nermi Uygur, kendisiyle bu konuda yapılan söyleşide, çeviri sorununun dokunulmadık bir ya-
nını bırakmıyor, dergiyi görmeyenlere okumalarını öğütlerim, şöyle diyor bir yerde : Şiirimizde şimdi
yeni bir eğilim başladı. Bir iki yıldır dilin daha iç, daha derin imkânlarıyla baş başayız. Genç şairler
yalnız folklor gibi kesin klişelere değil, daha hafif kalıplara bile sırtlarını çevirdiler. İlhan Berk'te,
Turgut Uyar'da, Edip Cansever'de, bunun ilk güzel örneklerini gördük. Kelimeler bizde de yontuluyor
artık. Kelimeler bizde de yerlerinden yarı yarıya koparılıyor, anlamlarından ufak tefek saptırılıyor,
yeni yükler yükleniyor kelimelere.
347