Page 76 - Türk Dili ve Edebiyatı 12 Beceri Temelli Etkinlik Kitabı
P. 76
Ortaöğretim Genel Müdürlüğü TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 12 36
2. ÜNİTE > Hikâye Kazanım A.2.5: Metnin olay örgüsünü belirler.
Alan Becerileri: Okuma Becerisi Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
Etkinlik İsmi Hikâyedeki Olayların İçindeyim 25 dk.
Amacı Olayların birbirleriyle ilişkisini ve sıralanışını (kurgulanma) belirleyebilme. Bireysel
Yönerge Metni okuyunuz. Aşağıdaki soruları okuduğunuz metin çerçevesinde cevaplayınız.
(Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)
Saatlerin Tıkırtısı
Tabelâcı dükkânının önünde yaş yaş, kurusunlar diye duvara dayanmış iki levha vardı. Baktım birinde
“Saatçi A. Yayladan” yazılı. İçimi bir hüzün bürüdü. Karşıdaki saatçinindi bu levha, sormuş öğren-
miş gibi biliyordum bunu. Küçücük dükkânın önünden her geçişimde hep aynı hüzün kaplardı içimi.
Bütün gün orada oturan benmişim gibi. Yolun çarşılığından kurtulup evlerinin başladığı ucundaydı
dükkân. Daracıktı. İçi karanlıktır diye düşünürdüm. Saatçinin hikâyesini yazmak istiyordum.
Karşıya geçtim. Saatçinin kapısındaki cama dayadım burnumu, içeriye baktım. Loştu. Saatçi bir ma-
sanın ardında oturuyordu. Gözlüklüydü. Bıyıksız oluşuna şaştım. Kafamdaki bıyıklıydı. Gözlüklerinin
üstünden dik dik bakıyordu bana. Hoşuma gitti. Çekildim. Başka biri olsaydım belki dükkâna girer,
saatimi çıkarır, “Usta, günde üç dakika geri kalıyor bu,” derdim. O saati ayarlarken ben dükkânın girdi-
sine çıktısına bakardım. Birkaç soru da sorardım saatçiye. Hikâyenin olayı daha baştan kafamda hazır
olurdu.
(…)
Ben saatçiye soru sormak gereğini de duymuyorum. Yalan söyleyeceğini biliyorum. “İşler nasıl us-
tam?” desem gözlüklerinin üstünden kuşkuyla bakar bana. “Kim bu herif? Neden soruşturup duruyor?
Vergimi arttırmak için mi gönderdiler bunu?” diye düşünür. “Kötü, kötü,” der. Ne soracağım ona?
Evli olduğunu, çocuğu olmadığını, çocuk istemediğini de biliyorum. Bütün uyanık düş görenler gibi
o da az bencildir. Dükkânın içini göreceğim de ne olacak? Duvarlarda durmadan işleyen saatler asılı
olduğunu bilmek bana yeter. Adını da bilmek istemiyorum. Soyadıyla dükkânı arasındaki karşıtlık
içimi burkuyor. İzmir fuarındaki sırtlanı düşünüyorum. Kafesinin beton tabanı çepçevre aşınmış; ge-
zinmekten. Aşınan yer kafesin en uzun yolu. Adını öğrenmekten korkuyorum. Tabelâcının önündeki
levhada. “A. Yayladan” yazılı. “Ali ya da Ahmet'tir” diyorum içimden.
(…)
Bir delikanlı masanın önünde oturmuş patates soyuyordu. Erkendi. Başka kimse yoktu içerde. Bu ço-
cuk aşçının çırağı olacaktı.
“Merhaba!” dedim.
“Merhaba.”
“Saatim bozuldu da. Şu karşıki saatçiye yaptırmak istiyorum. Bir sorayım dedim. Nasıl adamdır, ha?
İçinden bir parçasını çalmasın?”
“Yok abi,” dedi, “öyle adam değildir o. Korkma.”
(…)
Sokağa saptım. Baktım sağımda bir ayakkabı onarıcısının dükkânı vardı. İçerisi görünmüyordu.
(…)
Yusuf Atılgan
75