Page 80 - Türk Dili ve Edebiyatı 12 Beceri Temelli Etkinlik Kitabı
P. 80
Ortaöğretim Genel Müdürlüğü TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 12 38
2. ÜNİTE > Hikâye Kazanım A.2.6: Metindeki şahıs kadrosunun özelliklerini belirler.
Alan Becerileri: Okuma Becerisi Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
Etkinlik İsmi Hikâye ve Kahramanlar 25 dk.
Amacı Öyküleyici metinlerde şahısların rol dağılımları ile olay akışını etkileyen fiziksel, psikolojik ve ahlaki özelliklerini Bireysel
tespit edebilme.
Yönerge Metni okuyunuz. Aşağıdaki soruları okuduğunuz metin çerçevesinde cevaplayınız.
(Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)
Kaybolmuş Akşam Alacaları
(…)
Elmas Nine’m, hâlâ seferberlik günlerinin insanıydı. Sıkıntılara alışmış olanların rahatlıkta yaşaması
zordur. Kızgın gün altında tarlada çalıştığı, harman yerlerinin engin sarısı içinde düş kurduğu, cep-
helerden haber bekleyip yollara baktığı, Tekâlifi Milliye kanunu çıktığında bir çift manda ile cepheye
bir şeyler taşıyıp durduğu günleri nasıl unutabilirdi ki? Nasıl? İçi köz gibi yanarak, dudakları, avuçları,
tabanları çatlayarak sofaları adımlayan, emekleyen bebeklerine süt vermeğe koşuşunu, iniltili uykula-
rını, uyuyamayan bedenini, kadınlığını unutmuş kuru kavruk bir saz halini almış bir bedeninin yor-
gunluk sızılarını nasıl unutsundu?
Dedemin cepheye gittiği günü ve ondan sonraki bekleyiş yıllarını, ninem bütün çizgileriyle hatırlı-
yordu… Dedem köyden ayrıldığında ninem gelin olduğu gün giydiği üç eteğini işte o kara sandığa
katlayıp koymuştu. Genç askerler buğulu bir dağın ardında kaybolup gittikleri gibi köyde kadın ses-
leri çoğalmış, geceleri sönük fersiz pencereleri karanlıklar örtmüş, ölü zamanlara girilmişti artık. Köy
dünyanın bir ucunda kalmıştı. Ninem, geceleri, pencere önünde karanlığı sırtına bürler, yüreğinin
atışı saat rakkası gibi odada duyulur, Anaç Dağ’a doğru yüksek, ulu bir sesle ağlamak ister, sonra aklını
yitirmekten korkup soluğunu, boğazındaki düğümlenmeleri çözmeğe, bastırmağa çalışırdı. Kimi za-
man o tarladayken, terini sile sile veya bastonuna dayanıp da aşağı yoldan gelen kocamış birini görür,
hemen o yana koşardı. “Dayı, emmi, cephelerden bir haber var mı, kurban olayım emmi?”
Cepheler, cepheler… Hangisindeydi onun Osman’ı? Şam’da diye işitmişti. Şam burdan çok uzak mıydı?
Cephe dendi mi, bir ahiret günü karmaşıklığı geliyordu gözünün önüne. Şam nere? Şu dağın mı, bu
dağın mı arkası? Kocamış kişiler, “Burdan epey ıraktır… Katar katar kara vagonlarla gidilir.” diyorlardı.
(…)
Sonra askerler, cephelerden dönmeğe başlamışlardı. Evlerin o zamana kadar yanmayı unutmuş lamba-
ları, artık güvenle gecenin siyahlıklarını aydınlatıp duruyordu. Ama Osman yoktu, dönmemişti. Elmas
Nine’m, kuru bir kış dikenine benzemiş, nay gibi içi ahla dolu derviş gövdesini sürüyüp, oraya buraya
seğirtip, “Benim erim çıkıp gelmedi Rabbim!” diye inildiyor, sızlanıyordu.
Anaç Dağ “Beri gel!” diye çağırıp duruyordu. Yumuşak dolgun eteğine, ana gövdesinin bir kıyısına
çağırıyordu. Avutmak için… Varıp gidiyordu o da…
Sonra bir gün Anaç Dağ, kurt kuş hepsi birden seslendiler. “Osman geldi!” diye. Osman döndü. Di-
zinde bir mermi yarasıyla… Osman döndü… Bebelerin gül yüzleri açıldı. Kendi saz gövdesi dirildi,
yeşerdi. Osman döndü…
(…)
Sevinç Çokum
Kelime Dağarcığı
nay: Oluk. bür(ü)mek: Örtmek, sermek.
79