Page 78 - Türk Dili ve Edebiyatı 12 Beceri Temelli Etkinlik Kitabı
P. 78
Ortaöğretim Genel Müdürlüğü TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 12 37
2. ÜNİTE > Hikâye Kazanım A.2.6: Metindeki şahıs kadrosunun özelliklerini belirler.
Alan Becerileri: Okuma Becerisi Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
Etkinlik İsmi Üç Kuşağın Gözünden… 25 dk.
Amacı Metinde geçen şahısların özelliklerini tespit ederek bu şahısların diğer şahısları ve olayları nasıl etkilediğini Bireysel
belirleyebilme.
Yönerge Metni okuyunuz. Aşağıdaki soruları okuduğunuz metin çerçevesinde cevaplayınız.
(Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)
Şarkısız Gecelerin İlki
O sabah yalnız Sarıkum’a yağmur yağmış. Bunu çok sonra öğrendim.
Bizler için, bütün öteki günlerden biraz değişik bir gün olmuştu bu. Serindi, sıkıcıydı. Sarıkum, aylar-
dan beri ilk olarak yağmuru koklayabiliyor, emebiliyordu.
O gün yalnız ninem vardı evde. Onun saçımı başımı kurulayışı, annemin paylamasından da daha sert
gelirdi bana. Sert gelirdi ya, beni tartaklayacak elin, yalnız onun eli olmasını isteyecek kadar da sever-
dim onu.
Fikret sünnet olalı bir hafta olmuştu ancak; gözümde birden büyümüştü ama bu birkaç gün içinde;
büyümüş, çok büyümüş, koskoca bir adam olmuş gibiydi. Oysa bizi hiç düşündürmemişti aramızdaki
yaş farkı; onunla konuşurken, altı yılı hiç getirmemiştim aklıma, o güne kadar...
Ninem ağır ağır yukarı çıkarken, Fikret beni yan odaya çekti. Kapıyı kapar kapamaz yere çömeldi,
karyolanın altından, kırmızı lokomotifin, yeşil vagonların, parlak çelik rayların dolduğu oyuncak ku-
tusunu çekti. Trenle oynamak benden çok onun hakkı gibi gelirdi bana… Babası, Sarıkum istasyon
şefiydi çünkü.
Birden rahatlamış olduğumu hâlâ hatırlarım. Bir haftalık büyüklüğü savrulup gitmişti Fikret’in. Key-
fim yerine geldi, oyuna daldık.
Oynamaktan yorulunca yere yatıp kitap okuduk. Odaya dolan güneş bizi, daldığımız uzak adalardan
güçlükle getirdi Sarıkum’a. Ama kimse tutamazdı bizi artık. Gene de, ninemin bizi salıvermesini bek-
lemiştik ya sokak kapısının önünde...
(…)
Yanımıza geldiklerinde, Çetin, hepimizi birden kucaklayacakmış gibi bir hareketle “Alman orduları
Polonya’ya girmiş,” dedi. Ses çıkmamıştı bizden, gene de çıkmadı. Metin bisikletini, o irikıyımlığına
yaraşan bir sertlikle Çetin’in eline tutuşturarak bize daha da yaklaştı, eli belinde “Harp başladı demek
istiyoruz, anladınız mı?” diye savurdu. “Babam radyodan biliyor…”
Sarıkum’da o zamanlar bir onlarda bir de Çuhacı’ların takım taklavat doluştukları meşhur oniki odalı
evde radyo vardı. Bu evlerin ikisi de demiryolunun öte yanındaydı. Çetin’le Metin’in böbürlenişini
haklı görürdük bu yüzden. Annem babam bile onlara sık sık “misafirliğe” değil de “radyo dinlemeğe"
giderlerdi.
(…)
Harp başlamıştı... Hani tarih kitaplarında gördüğüm, atların, mızrakların biribirine girdiği, ölülerin
yerlerde yattığı resimlerdeki gibi…
Fikret’e baktım. Susmuştu o. Sonra bana bile bakmadan istasyona doğru uzaklaşmağa başladı. Durgun-
du, yolda yürürken bile. Koşardı oysa her zaman. Metin’lerse, evlerinde bundan dolayı hiç de üzüntü
duyulmuyormuş gibi konuşmuşlardı, her zamanki hâlleri vardı üstlerinde, içlerinde… Anlayamıyor-
dum. Eve koştum.
Ninem oturma odasındaki sedire uzanmıştı. Koşup tepesine dikildiğimi, ikizlerle ötekilerden duyduk-
larımı bir solukta anlattığımı hatırlarım.
(…)
Bunları söylerken bakmamıştı yüzüme. Kızmışa da pek benzemiyordu ya; gözleri yaşarmıştı yalnız.
(…) Almanları annemin de sevmediğini biliyordum. Çok sonra öğrenecekmişim nedenini. Dayımın
genel savaşta ölümünü onlardan bilirlermiş...
(…)
77