Page 96 - Türk Dili ve Edebiyatı 12 Beceri Temelli Etkinlik Kitabı
P. 96
Ortaöğretim Genel Müdürlüğü TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 12 46
2. ÜNİTE > Hikâye Kazanım A.2.10: Metnin üslup özelliklerini belirler.
Alan Becerileri: Okuma Becerisi Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
Etkinlik İsmi Hikâyede Üslup 25 dk.
Amacı Metindeki dil ve anlatım özelliklerinden hareketle yazarın üslubunu belirleyebilme. Bireysel
Yönerge Metni okuyunuz. Aşağıdaki soruları okuduğunuz metin çerçevesinde cevaplayınız.
(Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)
Gelinlik Kız
Çocukken gidilen evler iki türlüydü: annemin seçtiği dostluklar ve gitmek zorunda kaldığı yerler. An-
nemin gönlünce kurduğu dostlukları severdim ben. Çoğu dünyadan elini eteğini çekmiş kimselerdi.
Öyle yerlere gideceğimizde annemin ince kıvrımlarla biçimlenmiş dudakları sevinçle çözülüyor, ruj,
dudaklarda hafifçe gezinip kızıla dönüştürüyor kırmızısını. Kapıdan kedi adımlarıyla çıkıyoruz. An-
nem, dikkatle sokak kapısını kilitlemiyor. Sonra sokak, yazsa daha bir iç açıcı serinlikle, sonbaharı
yaşıyorsak iyicene iliklerimizi ısıtan ılık güneşle dolardı.
Yollarda dönüp dönüp gerime bakıyorum. Şifa’nın denize çıkan burnunda sakız ağaçları vardı. Artık
deniz banyolarından vazgeçilmiş günlerde, gençler onların altlarına otururlardı. Yoğurtçu tarafından
sandallar çıkıyor; Kurbağlıdere’nin ağzına gelince ya Kalamış kıyılarına uzanırlar ya da Şifa’dan Mo-
da’ya kadar gezinirlerdi. Öğlen güneşinin omuzlara eğilişi, okşayışı.
Annemin yeniden genç kız gibi yollardan geçtiği sıralarda, yağmurlardan bile gönenirdim. Bu yağmur-
lar ergenlik yıllarımın ve şimdinin yağmurlarına yabancıdır. Rüzgâr üşütmezdi; soğuk rüzgârlar yağ-
murluğumun yakasını, eteklerini açıp uçurtmazdı. Yağmurda yürüyüşlerimiz annemle. Tramvayların,
otobüslerin, vapurların, ender bindiğimiz otomobillerin pencerelerine iri damlalar vururdu. Damla-
nın bütünleşerek cama çarpışı; dağılarak kendine su yolları açıyor. Binlerce resim çizerdim kafamda.
Annemi görürdüm; kuşlar uyduruyorum; ayyıldızlı Türk bayrakları… Yağmurun çiçek dürbününden
binlerce şekil geçerdi arka arkaya. Bulutlarla da hep bu oyunu oynardık. İncilâ Abla’yla. İncilâ Abla,
annemin isteyerek, özleyerek gittiği evlerin kızıydı.
Annemin onları nereden tanıdığını çıkaramıyorum. Belki uzaktan bir yakınlık, hısımlık vardı aramız-
da. Bizim geldiğimizi görünce delicesine sevinirlerdi. İffet Hanım beni kucaklar, saçlarımı defalarca
öpüp koklardı.
(…)
İncilâ Ablaların evi, Bahariye’nin arka sokaklarındaydı. Buradaki üç katlı kârgir konaklar, zenginlik
çağlarını kapadıklarından kiraya verilmişti. Ev sahipleri, herhalde pek önceden karşı yakaya taşınmış-
lardı. Bazı günlerde, havanın açık ve aydınlık olduğu günlerde at arabasıyla gelirdik İncilâ Ablalara.
Öteden sokağa sapar sapmaz dantelalı mendil kenarlarını hatırlatan çatı çıkmaları görünürdü. Tahta
oymalar çok güzeldi. Nicedir konağın yüzü yağlı boya görmediğinden kararıp çirkinleşmişti. Damında
hep sazlar bitmişti. Kırık döküktü pencerelerin kepenkleri. Bahçeden girince, konakta kimselerin ya-
şamadığını düşünüyordu insan. Dut ağaçlarıyla akasyalar bakımsızlıktan yabanıllaşmışlardı.
İncilâ Ablalar, hemen bahçeye açılan en alt katta oturuyorlardı. Ama pencereleri kapalı durduğundan
mevsimlerin rengi, ışığı, kokuları konağın kilerinden bozma eve giremezlerdi. Evin içinde suskunluk
ve sıcak, İncilâ Ablanın yeşil marul yapraklarıyla beslediği kanaryasının ötüşleriyle dağıldı. Taşlıkta
duvarlar ak badanaydı.
(…)
Dışarda yaşanan kalabalıklardan, eğlencelerden, sevinçlerden, hattâ üzüntülerden ve kederlerden bu
eve sızabilen bir tek bizlerdik: annemle ben. İncilâ Abla, geçmiş zamanlardan kalma bir peri kızı gibiy-
di. Kızıl saçlarını omuzlarına döker, ağır ağır tarardı.
(…)
Selim İleri
95