Page 42 - Türk Dili ve Edebiyatı - 9 | Beceri Temelli
P. 42

Ortaöğretim Genel Müdürlüğü                          TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 9          19

             2.ÜNİTE > Hikâye      Kazanım: A.2.5. Metnin olay örgüsünü belirler.
             Alan Becerileri: Okuma Becerisi  Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
             Etkinlik İsmi                  OLAY ÖRGÜSÜNÜ ÇÖZÜMLEME                              25 dk.
             Amacı      Olayların birbirleriyle ilişkisi ve sıralanışını (kurgulanması) belirleyebilmek.  Bireysel


              Yönerge  Ferman adlı hikâyeyi, olay örgüsünü tespit etmek için okuyunuz. Soruları cevaplayınız.

                                                         FERMAN
             Sanki bir tufandı. Gök delinmiş gibi aralıksız yağmur yağıyor ve bütün ordu Semlin’e doğru sel, çamur,
             sis ve bora içinde ilerliyordu. Belgrad-Şabaç yolu çökmüştü. Karanlık ormanlara, sarp yokuşlara, uçu-
             rumlu dağlara alışkın olmayan yük develeri, yedekçileriyle birlikte kaybolmuşlardı.
             Subaylar bağırıyor, boru sesleri işitiliyor, atlar kişniyordu. Hatta padişahın otağı bile ortada yoktu. Bu
             kısa yol, üç gündür bitip tükenmiyordu.
             Konak yerine, yalnız sadrazamın çadırı kurulabilmişti. Padişah, saltanat arabasının penceresinden
             kendi otağını göremeyince çevresindeki ıslanmış, allı yeşilli, sırmalı giysileriyle gözleri kamaştıran iri
             ve çevik koruyucularına:
             - Daha durmayacak mıyız, dedi.
             Hiç kimse karşılık vermedi. Herkes önüne bakıyor ve şakır yağmur yağıyordu. Yaşlı padişah hastay-
             dı. Ama ayaklarındaki nikris sızılarını duymuyor, Kurban Bayramı namazının Semlin’de kılınmasını
             düşünüyordu. Artık eskisi gibi ata binemiyor, hatta vezirleriyle görüşüp konuşmak için bile saltanat
             arabasından çıkamıyordu.
             Konak yerinde padişahın otağını görmeyen bütün ordu, gökyüzünden gelen bu öfke karşısında dona-
             kalmış; günah dolu bir topluluk gibi birdenbire sustu. Sesler, borular, uğultular, hatta atların kişnemesi
             bile kesildi. Yalnız yerlere ve çalılara düşen yağmur damlalarının şıkırtısı duyuluyordu. Sadrazam ne
             yapmıştı? Ta İstanbul’dan beri padişahtan bir konak ileri gidiyor, yolları düzeltiyor, padişahın otağını
             kurduruyordu. Bu onun göreviydi.
             Ama hangi padişah otağı?...
             Yağmurun loş gölgeleri içinde, koca kavuğu ve uzun boyuyla Sokullu’nun, elleri önünde bağlı, gözleri
             yerde, yavaş yavaş saltanat arabasına yaklaştığı görüldü. Haberciler açılarak yol veriyordu. Arkasından
             üç tuğlu vezirler de geliyordu. Kavuğundan sızan sular solgun yüzüne, sarı sakalına akıyordu. Som
             sırma perdenin yanına gelince:
             - Padişahım, acıyınız, kulunuzun çadırına şeref veriniz, dedi.
             - Bizim otağımız niçin yapılmadı?
             - Otağcılar fırtınadan yolu kaybetmişler. Konak yerine gelemediler Padişahım...
             Padişah bir şey söylemedi, perdenin gerisine çekildi. Yağmur durmuyor, daha da şiddetleniyordu.
             Sokullu’nun işaretiyle, altın yaldızlı koruyucu mızrakların arasındaki değerli taşlarla süslü saltanat
             arabası hareket etti. Sakin ve ıslak vezirler, büyük kavuklarındaki parlak tuğları sallayarak, gözleri
             yerlerde, altın tekerleklerin yanı sıra yürüyorlardı. Çadırın önüne gelince, arabadan inen padişahın
             kollarına girdiler. Sırma perdeli kapıdan içeri soktular.
             Yağmur hiç durmadan yağıyordu.
             …
             Konak, çamurlu ve bozuk bir yolun sağında kurulmuştu. Her yandan seller akıyor, erler sırayla yerle-
             rine geliyorlar, çadırlar kuruluyor, kazanlar indiriliyor, ötede beride ateşler parlıyordu. Bu kalabalığın
             arasında Tosun Bey’in al atıyla süzüldüğü görüldü. İki konak geriden orduya yetişmişti. Yol kenarında
             semeri devrilmiş bir katırı kaldıran yeniçerilere sordu:
             - Padişahın otağı nerede, ağalar?
             Yeniçeriler onu görünce doğruldular, saygıyla selamladılar. En yaşlıları karşılık verdi:
             - Kurulmadı.




                                                                                                    41
   37   38   39   40   41   42   43   44   45   46   47