Page 48 - Türk Dili ve Edebiyatı - 9 | Beceri Temelli
P. 48
Ortaöğretim Genel Müdürlüğü TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 9 22
2.ÜNİTE > Hikâye Kazanım: A.2.6. Metindeki şahıs kadrosunun özelliklerini belirler.
Alan Becerileri: Okuma Becerisi Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
Etkinlik İsmi KAHRAMAN KİM? 20 dk.
Amacı Öyküleyici metinlerde şahısların rol dağılımları, olay akışını etkileyen fiziksel, psikolojik ve ahlaki özellikleri, Bireysel
toplumsal statüleri, -varsa- tarihsel/gerçek kişilikleri veya bu kişiliklerle ilişkileri belirleyebilmek.
Yönerge “Sinağrit Baba” hikâyesini şahıs kadrosunun özelliklerini tespit etmek için okuyunuz. Aşağıdaki
soruları cevaplayınız.
SİNAĞRİT BABA
“Cehennem Nişanı”nda beş sandaldık. Güzel bir ocak akşamı. Hava lodos. Denize kırmızı rengin türlüsü
yayılmış. Çok kaynamış ıhlamur rengindeki hayvan, geniş, ölü dalgalar. Sandallar ağır ağır sallanıyor,
oltalar bekliyor, insanlar susuyor.
Otuz sekiz kulaç suyun altındaki derin sessizliğe, dibindeki dallı budaklı kayalara yedi rengin en koyusu
girer mi şimdi? Sinağrit Baba döner mi avdan? Pırıl pırıl, eleğimsağma rengi pullarıyla ağır ağır, muhte-
şem, bir İlk Çağ kralı gibi zengin, cömert, asil ve zalim mantosu ile dolaşır mı kim bilir? Altını, zümrüdü,
incisi, mercanı, sedefi lacivertliğin içinde yanıp yanıp sönen sarayını özlemiş acele mi ediyordur?
Sinağrit Baba ömründe konuşmamış, ömrü boyunca evlenmemiş, ömrü boyunca yalnız yaşamıştır. Onun
kovuğundaki zümrüt pencereden ne facialar seyretmiştir. Sinağrit Baba ne oltalar koparmıştır.
Bu akşam kimin oltasını seçmeli de artık bitirmeli bu yorucu ömrü. Daha her yeri pırıl pırılken, mantosu
sırtında iken; dahi eti mayoneze gelirken bitirmeli bu ömrü. Sonra hesapta bir gün pis bir “Vatos”un bir
sırtı renksiz, yapışkan ve parazitli bir canavarın dişine bir tarafını kaptırmak var.
…
Sinağrit Baba oltalardan birini kokladı. Bu balıkçı Hristo’dur; kusurlu adam. Gözü açtır onun. İçinden
pazarlıklıdır. Evet, o fukaradır ama kibirli değildir. Sinağrit Baba fukaralıkta gururu sever, öteki oltaya
geçti. Kokladı. Bu balıkçı “Hasan”dır. Geç. Korkaktır. Sinağrit Baba cesur insanlardan hoşlanır. Bir başka
oltaya başvurdu. Balıkçı Yakup iyidir, hoştur, sevimlidir, külhanidir. Ama kıskançtır. Kıskançları sevmez
Sinağrit Baba “Geç”. Şu olta, hasisin tuttuğu olta. Sinağrit Baba cömertten hoşlanır. Ama bu oltaya bir
başvurmağa değer. Bir başvurdu. Hasisin oltasının iğnesini dümdüz etti. Sinağrit Baba iğneden kopar-
dığı yarım kolyozu çiğnemeden yuttu. Hasis oltasını hızla topladı. “Vay anasını be Nikoli,” dedi, “iğneyi
dümdüz etti.”
…
Beş sandalın beşini de kokladı, beğenmedi.
Sinağrit Baba, kayasının kenarında durmuş, lacivert âlem içinde hafifçe yakamozlanan oltalarla, cıvalı
zokalardan aydınlanan saray, meydanı seyrediyordu. Oltalar gitgide çoğalıyordu.
…
O sırada büyük büyük ışıklar saçan bir olta aşağıya inmişti. Sinağrit Baba ümitle koştu. Bu oltayı da kok-
ladı. Hiç tanıdığı birisi değildi. Yemi ağzına aldığı zaman bu olta sahibinin tam aradığı adam olduğunu
bir an sandı. Bu anda da yakalandı. Kepçeden sandala düştüğü zaman Sinağrit Baba büyük gözleriyle ken-
disini yakalayana sevinçle baktı. Sinağrit Baba etrafı kırmızı, içi aydınlık siyah gözleriyle bir daha baktı.
Birdenbire ürperdi. Hiddetinden ayaklarını yere vuran bir genç kız gibi sandalın döşemesini dövdü. Belki
bizim bile bilmediğimiz bir işaret görmüştü kendisini tutan oltanın sahibinde: Bu adam şimdiye kadar hiç
imtihan geçirmemişti. Ömrü boyunca cesur, cömert, Sinağrit Baba adamın ne korkunç bir ikiyüzlü köpek
olduğunu bizim görmediğimiz bir yerinden anlayıvermişti. Bütün devirler ve seneler boyunca kendisini
tutan oltanın sahibi ne cesaretini, ne cömertliğini, ne gururunu bir tecrübeye, bir imtihana tabi tuttur-
mamış, her devirde talihi yaver gitmiş birisi idi. Kimdi, ne idi: Sinağrit Baba da bilemezdi. Ama belki
de ölünceye kadar cömert, cesur, mağrur yaşayacak olan bu adamın şu ana kadar bir defa bile imtihana
sokulmadığını anlamıştı. Belki de sonuna kadar bu imtihandan kurtulacaktı. Sinağrit Baba böylesine
hiç rastlamamıştı. Ölmeden evvel adama bir daha baktı. Namuslu, cesur, cömert ölecek olan bu adamın
hakikatte korkakların en korkağı, namussuzların en namussuzu olduğunu alnında okuyordu. Bu adam,
o kadar talihli idi ki daha, ikiyüzlülüğünü kendi kendisine bile duyacak fırsat düşmemişti. Yoksa Sinağrit
Baba yakalanır mıydı? Sinağrit Baba hırsından tekrar tepindi. Bağırmak ister gibi ağzını açtı. Kapadı. Si-
nağrit Baba son nefesini, böylece bir insanlık imtihanı geçirmemişin sandalında pişman ve mağlup verdi.
(Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)
Sait Faik Abasıyanık, Mahalle Kahvesi, Yapı Kredi Yayınevi, İstanbul, 2011.
47