Page 52 - Türk Dili ve Edebiyatı - 9 | Beceri Temelli
P. 52
Ortaöğretim Genel Müdürlüğü TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 9 24
2.ÜNİTE > Hikâye Kazanım: A.2.7. Metindeki zaman ve mekânın özelliklerini belirler.
Alan Becerileri: Okuma Becerisi Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
Etkinlik İsmi ZAMAN VE MEKÂN OKUMALARI 25 dk.
Amacı Hikâye metnindeki zaman ve mekâna ait ayrıntıları tespit edebilmek. Bireysel
Yönerge Cevat Şakir Kabaağaçlı’ya ait “Kanarya” adlı hikâyeyi okuyunuz. Aşağıdaki soruları cevaplayınız.
KANARYA
Sabun ustası diye anılıyordu. Fakat ona, “sabun sanatçısı” ya da “sabun artisti” demek daha doğru
olurdu. Sabahtan akşama dek sabun kazanlarının karşısında kan ter içinde kalır, uğraşır, çabalar-
dı. Eşi dostu ona, “Bu senin hayatın da hayat mı ki?” derlerdi. O, ne karşılık vereceğini bilemez,
yüzlerine ahmak ahmak bakakalırdı. Onun hayatı sabun yapmaktı. Mutluluğu ve ödülü de yaptığı
sabunlardı.
Karısı ve iki çocuğu Girit’te ölmüştü. Nüfus değiş tokuşu nedeniyle Anadolu’ya gelince, sabun fabri-
kası sahipleri ona övgüde yarışa çıktılar. Fabrikanın birinde iş tuttu. Yıllarca uğraştı. Milyonlarca kilo
sabun yaptı. Fabrika sahibi, sabun ustası Süleyman usta sayesinde enikonu para topladı. Süleyman
usta, eşin dostun derdine derman olacağım diye, sağa koşa, sola yardım ede ede, sonunda, gündüz
terler dökmekten gece de ayazda buz kesmekten hastalandı. Sonunda ölüm döşeğine düştü. Yolda,
sağa sola para savura savura yürüyen bir hovarda gibi, ömrünün bu noktasına, gönüller dolusu sev-
giler saça saça gelmişti.
Evinin alt katında yatıyordu. Bacakları şişti. Üst kata çıkamıyordu. Kendine her gün yapılan alkol
kanfre enjeksiyonlarını ödeyecek kadar parası vardı. Doktor her gün evine geliyor ve ona iğne yapı-
yordu.
Süleyman ustanın ölüm döşeğinde bir tesellisi vardı. O da kanaryasıydı. Kanaryası iki gözünün be-
beğiydi. Kanaryasına vaktiyle pamuklar getirmişti. Ayrıca da kuluçkaya yatan kuşa dadılık etmişti.
Yavru yumurtadan çıkınca, ıslık çalarak, ona müzik ve ötüş öğretmenliği etmişti. Kanaryası ondan
hiç ürkmüyor, çağırınca geliyordu. Hele şu hastalığında, kuşun öteye beriye hoplayışı, gelip de başu-
cuna oturuşu ve oradan bir hoplayışta göğsüne konuşu yok mu, onu bayağı eğlendiriyor ve avutuyor-
du. Fakat Süleyman ustanın asıl tesellisi kanaryanın ötüşüydü. Süleyman ona konuşunca, o hemen
bir ötüşle cevap verirdi.
Çıngırak gibi berrak, çil çil noktalarıyla upuzun bir makara çekince, hastanın bütün gönlü kulakları-
na gelirdi. Kapalıyken açılan pencere kapakları gibi, adamın gönlü açılırdı. Tanyerinin ağarışını, yap-
rakların rüzgârda fısıldayışlarını, güneşin batıda kızıl sönüşünü, ayın ağartısını, çiçeklerin fışkırışını
ve güzel kokuların savruluşunu görüyor ve duyuyor gibi oluyordu. Önce, kuş sanki bir kuş değil de
kanatlı bir sesti. Süleyman ustanın hayalini uçuruyordu. Yatakta mıhlı kaldığı o yerde, ona mavilik-
lerin ve bu maviliklerdeki yolculukların tadını tattırıyordu. Kendi gibi, bu dünyanın taş, toprak ve
havasından yoğrulmuş bir kuş, dünyaya veda edecek bu adama dünyanın son türküsü, son ışığı ve
son umuduydu. Hiç dönüşü olmayan eşikten geçip, çukura çökerken o çöküşün acısını, belki de bu
türküyle giderecekti.
Günler içinde, ıskartaya çıkarılacak bir gündü. Dün ile bugünü ayıran bir aydınlık değil, kapkara bir
çukur... Göklerden yağan bir loşluktu... Doktor enjeksiyon için tekrar geldi. Fakat artık Süleyman
ustanın parası tükenmişti. Bunu doktora söyledi. Doktorun bakışının içine birdenbire sanki bir yılan
kayıp geldi, orada çöreklendi. Sokmak için gözbebeklerinden fırsat kolluyordu. Doktor, o zehir gibi
bakışını odaya fırdolayı doladı. Süleyman ustaya:
- Sen üzülme. Senden bunca para aldım. Şimdi yapacağım iğneye karşılık şu odadan ufacık bir ha-
tıra, bir dost hatırası alırım, o kadar... dedi.
Süleyman usta, doktorun şömine üzerindeki ıvır zıvırdan birini alacağını sandı. Doktor, iğneyi yap-
tıktan sonra, kanaryayı kafesiyle birlikte alıp, “Allahaısmarladık” diyerek çıkıp gitti.
51