Page 56 - Türk Dili ve Edebiyatı - 9 | Beceri Temelli
P. 56

Ortaöğretim Genel Müdürlüğü                          TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 9          26

             2.ÜNİTE > Hikâye      Kazanım: A.2.8. Metinde anlatıcı ve bakış açısının işlevini belirler.
             Alan Becerileri: Okuma Becerisi  Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
             Etkinlik İsmi                 GÖREMEDİYSEN AÇINI DEĞİŞTİR!                          25 dk.
             Amacı      Metindeki anlatıcı ve bakış açısının olay üzerindeki etkisini anlayabilmek.  Bireysel


             Yönerge  Memduh Şevket Esendal’a ait “Eşek” adlı hikâyeyi okuyunuz. Aşağıdaki soruları cevaplayınız.

                                                          EŞEK

             Topal Durmuş’un oğlu Mustafa tuza gidiyordu, istasyon yanında mola verdi. Eşeğini ağaçların altına bıraktı.
             Kendi, parmaklığın iç yanına geçti, belini ağaca dayadı, kuşağından ekmeğini çıkardı, sanki burası bir çayırlık,
             bu demiryolu da bir akar su imiş gibi bakıp yemeğe başladı.
             Üçüncü yolda bir yük treni duruyor. Vagonlar kapalı, makine boş. Demiryolu durağında sanki kimseler yok.
             Bu demiryolu, bu yana gidersen derenin boyunu alır, iner Kara Hasan yoluna. Oradan Eğrikaya’dan Keçiyur-
             du önünden, dereyi aykırılar, Söğütuşağı yayla evlerinin böğründen yazı boyunu alır, varır o yanki istasyona.
             Oradan da çıkarsan Beğyeri’nden Ağaların Çiftliği altından, Sazlık Yurdu’ndan, Çömlekçi’den gider Ortahisar’a!
             Bunun bir ucunu çekmişler Ankara’ya, öbür ucu kim bilir, nereye gider! Belki nereye gittiğini de kimse bilmez.
             Kime sorsan bir doğru karşılık alamazsın. Biri der o yana, biri der bu yana, kulak asma! Bunun doğrusunu yapan
             bile bilmemiş…
             Bu kara dananın da böyle yavaş durduğuna bakma, bir aldı asıldı mı, ardına evleri bağlasan sürükler, götürür.
             Sonra kendi güdücüsü de istese durduramaz. Onun da kendine göre bir huyu var!”
             Mustafa bunları düşünür, ekmeğini yerken biri geçti, vagonlara doğru gitti. Bir başkası da elinde bir teneke ile
             vagonların arkasından çıktı, istasyona girdi. Aradan biraz daha geçince makinenin bacasından bir hışıltı duyul-
             du ve içinde bir adam göründü.
             Biraz daha sonra bir çan çalındı, bir iki adam tren boyuna gittiler, makine bağırdı, kollarını gerip uzandı, yük
             vagonları baştan başa sarsıldılar, gitmeğe başladılar. Vagonlar titreşerek Mustafa’nın önünden geçti geçti, en son
             vagon da geçti, gitti. Tren makastan çıktı, uzaklaştı, bir uğultusu kaldı. Biraz sonra o da duyulmaz oldu. Demir-
             yolu durağı da yeniden sessizliğe daldı.
             “Bu vagonlardan birini, kaç eşek sürükler?” diye düşünürken, Mustafa kendi eşeğine bakmak istedi. Başını çe-
             virdi, eşek yok! Bir iki adım yürüdü, oralara bakındı, yok. İstasyon arkasına dolaştı, bulamadı. Sıkıldı. Oralarda
             kimse görünmüyor. Bir avuç yerde eşeğe ne olur? Kimden sormalı? Biri almış saklamıştır, para ister! Şehirde olsa
             ünletirsin: “görene beş kuruş, bulana on kuruş.” Kim saklamışsa getirir. Burada ünletecek de kimse yok. İstasyo-
             nun dört yanını döndü, dolandı, arkadaki sırta çıktı o yanlara baktı, yok.
             İnandı ki eşeğini aldılar, sakladılar. Para isteyecekler! Bilet odasına doğru gitti. Açık bir kapının önünde durdu.
             Epeyce durup dikildikten sonra içerden başı açık, ceketsiz, gözlüklü bir adam çıktı. Çenesi oynuyordu. Belli ki
             yemekten kalkmış. Elindeki gazete kağıdının içine topladığı ekmek ufaklarını silkti, sonra Mustafa’ya sordu:
             - Ne istiyorsun, dedi.
             - Kölüğü yitirdim…
             - Ne kölüğü?
             - Eşşek hani… eşeği yitirdim de…
             - Ee?
             - …
             - Burada eşek meşek yok, hadi, durma burada. Git işine.
             Çekildi. Eşşek gitti. Üstünde yeni kebe de vardı, o da gitti. Eşek de genç eşekti. Borcu da yeni ödenmişti.
             Uzakta, su deposunun yanında bir adam gördü. Ona yakın gitti. Bu adam, bir demir parçası üstünde çivi düzel-
             tiyordu. Mustafa’dan sordu:
             - Ne istedin, dedi?
             - Kölüğü yitirdim.
             - Nerede idi?
             - Aha, dee o taşın böğründe, diye, kuyuyu gösterdi.
             - Git ara, burada yok.
             “Bunlar eşeğin büsbütün üstüne mi yatmak istiyorlar?” diye düşündü. Yerinden de kımıldamadı.
             - Ne dikiliyon, gidip eşşeğini arasana!
             - Nerede arayın?
             - Bana mı soruyon?
             - Aradım, yok!



                                                                                                    55
   51   52   53   54   55   56   57   58   59   60   61