Page 55 - DEFTERİM TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 10
P. 55

5. Etkinlik: Aşağıdaki parçaları tema, konu, dil anlatım, bakış açısı ve anlatım teknikleri
             açısından karşılaştırarak çıkarımlarınızı tablodaki ilgili alanlara yazınız.

                                                         PANDOMİMA
               Eftelya ismindeki yirmi yaşında bu genç kız ihtiyar validesiyle hemen her hafta bu locaya gelirdi.
               Validesi: “Kızım burada çok mu eğleniyorsun?” diye sorduğu vakit, kerimesi: “Paskal’ı bundan
               evvel ölen sevgili köpeğine benzettiğini ve bazen de hal ve tavrı, bir kere görüp de pek hoşuna
               giden bir maymunu andırdığını” söylerdi.
               Paskal, tiyatrosunun bu genç müdavimini, maskaralıklarının bu güzel müşterisini daha ziyade
               eğlendirmek için karşısına geçerek oynar ve bazen oyunda münasebet getirerek locasının altına
               düşerdi.
               O gün ise beyaz ketenler, seherî tebessümler içinde bulunan bu genç kız, o gürültüler arasında
               takdir-i istihzâ-âmizinine bir delil olmak üzere locadan çiçek atıyordu.
               Attığı bu çiçekler, Paskal’ın yüzüne, göğsüne dokundukça eliyle kalbini tutarak en can alacak
               yerinden vurulmuş bir yırtıcı hayvan gibi acı acı feryat ediyordu.
               Bir iki dakika sonra -tiyatrosunun iç tarafındaki toprağın üzerine oturarak, hâlâ güldürdüğü
               adamların kahkahaları devam ederken içini çeke çeke ağlıyordu.
               Gözünden dökülen yaşlar yüzündeki unları, kırmızı boyaları bozarak kıvılcım taneleri gibi o
               harab duvarların yıkılmış taşlarına damlıyordu.
               Bu zavallı Paskal o güzel Eftelya’yı seviyordu! Bu nâkıs vücud o kemal-i hilkate âşık olmuştu.



                                                  ÇANAKKALE’DEN SONRA...
               Ona akrabaları “meraklı”, uzaktan tanıyanlar “deli” derlerdi. Yaşı kırk beşi geçiyordu. Henüz
               evlenmemişti. Yazın hep kırlarda gezer, güneşin doğuşunu ve batışını kaçıklara mahsus bir
               ehemmiyetle seyrederdi. (...)
                “Ne olacak, ne olacak?” diye başını avuçlarının içinde sıktıkça, görmediği bir karanlık, bir sam,
               kelimeleri baykuş eninlerinden teşekkül etmiş cehennemî bir lisanla ona cevap verirdi.
               “Yarın Ruslar gelecek, İstanbul’u alacak. İngilizler ve Fransızlar Anadolu’yu yağma edecekler.
               Namınız tarihten silinecek...”
               Evet, bu muhakkaktı. Bundan kim şüphe edebilirdi? Kendi ismini bilmeyen, kendi dilini
               yazmayan, düşmanlarını kardeşi tanıyan bir millet yaşayabilir miydi? Buna imkân var mıydı?
               Yarın bu kendi ismini bilmeyen, kendi lisanını yazmayan, düşmanını kardeşi sanan zavallı millet
               Rusların, Fransızların, İngilizlerin elinde Hindistan halkı gibi esir olacak, onlara hayvan gibi
               hizmet edecek, medeniyetten yani insaniyet ve ahlâkiyetten mahrum kalacaktı. Ve kendisi de
               işte böyle bir esir olmaya namzetti...




                   Unsurlar                     Pandomima                          Çanakkale’den Sonra...

             Tema

             Konu
             Dil ve anlatım

             Bakış açısı

             Anlatım teknikleri






                                                                                                                        53
   50   51   52   53   54   55   56   57   58   59   60