Page 60 - Türk Dili ve Edebiyatı
P. 60

10         TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI



                  Vaktiyle hemşire Gudule’den çalınan Esmeralda, geçmişiyle ilgili herhangi bir bilgiye sahip değildir. Geçmişiyle
               olan tek bağı, boynunda taşıdığı yeşil incik boncuklarla süslü küçük muskadır. Bu muskanın içinde minik bir bebek
               patiği vardır. Annesini bir gün bu muskanın içindekilerle bulabileceğini kendisini büyüten kadın, ölmeden önce ona
               söylemiştir.
                  Çirkin adam Quasimodo, âşık olduğu güzel Esmeralda’yı kaçırmayı planlar. Rahip Frollo ona yardım edeceğini
               söyler. Aslında rahibin fikri başkadır. Çünkü Esmeralda’yı o da sevmektedir. Niyeti kızı kendisine almaktır.
                  Paris’in karanlık sokaklarından birinde Quasimoda ve Rahip Frollo, Esmeralda’yı kaçırmaya çalışır. O sırada mu-
               hafız bölüğü olan Yüzbaşı Phoebus (Febüs) gelir ve kızı kurtarır. Quasimodo ve Frollo kaçar. Frollo’yu tanıyamazlar
               ama Quasimodo’yu tanırlar. Quasimodo ceza olarak çarmıha gerilir, kırbaçlanır. Sırtı kan içindedir. Cezası bittikten
               sonra bir saat bağlı bir şekilde meydanda halka teşhir edilecektir.


                  Aşağıda romanın, Quasimodo’nun halka teşhir edilirken onlardan su istediği “Bir Damla Su İçin Bir Göz-
               yaşı” adlı bölümünden bir parça okuyacaksınız.
                  Quasimodo sağırdı, ama gayet iyi görüyordu, ayrıca halkın öfkesi sözlerine olduğu kadar yüz ifadelerine de
               yansıyordu. Zaten fırlatılan taşlar kahkahaların şiddetini belirliyordu.
                  Önce kendine hâkim oluyordu. Ama işkencenin kamçısıyla bilenmiş sabrı yavaş yavaş yumuşayarak bu si-
               nek ısırıklarına teslim oldu. Pikadorun saldırılarından fazla etkilenmeyen Asturya boğası köpeklere ve kurdeleli
               şişlere daha fazla öfkelenir.
                  Önce tehdit edici bakışlarını yavaşça halkın üzerinde gezdirdi. Ama sımsıkı bağlı olduğu için bakışları ya-
               rasını ısıran sinekleri kovalayacak güçte değildi. Bunun üzerine, bağlarının içinde sağa sola salınmaya başladı,
               öfkeli sıçrayışları teşhir direğinin eski çarkını dayanakları üzerinde çatırdattı.
                  Zavallı, bağlarından kurtulamayan zincirlenmiş vahşi bir hayvan gibi yeniden sakinleşti, sadece ara sıra göğ-
               sünün tüm boşluklarını dolduran öfkeli bir iç çekiş duyuluyordu. Yüzünde ne bir kızarma, ne de utanç belirtisi
               vardı. Utancın ne olduğunu bilmeyecek kadar toplumdan uzak, doğaya daha yakındı. Zaten böylesine şekilsiz
               bir varlık için alçaklık önemli bir şey miydi? Ama öfke, nefret ve umutsuzluk bu iğrenç yüzün üzerine yavaş yavaş,
               giderek kararan tek gözünden binlerce şimşek halinde yayılacak ölçüde elektrikle yüklenen bir bulut indiriyordu.
                  Bu arada, üzerinde bir papazın oturduğu kalabalığı yaran bir katırın geçişiyle bu bulut bir an için aydınlan-
               dı. Bu katırı ve papazı çok uzaktan fark ettiğinde zavallının yüzü yumuşadı. İçini daraltan öfkenin yerini tasvir
               edilmesi zor, tatlı, hoşgörülü, şefkat dolu garip bir gülümseme aldı. Papaz yaklaştıkça bu gülümseme daha
               belirgin, daha parıltılı bir hal aldı. Bahtsız âdeta kurtarıcısını selamlıyordu. Yine de katır, teşhir direğine süvari-
               sinin mahkûmu tanıyacağı kadar yaklaştığında, papaz başını önüne eğip hemen yolunu değiştirdi, aşağılayıcı
               sözlerden ve bu hale düşmüş zavallı kambur tarafından tanınıp selamlanmaktan kurtulmak ister gibi katırını
               mahmuzladı.
                  Bu papaz başdiyakoz Claude Frollo’dan başkası değildi.
                  Bulut daha da kararmış halde yeniden Quasimodo’nun alnında belirdi. Kaderin, hayal kırıklığının, derin bir
               hüznün karıştığı gülümsemesi yüzünde bir süre daha asılı kaldı.
                  Zaman akıp gidiyordu. En azından bir buçuk saatten beri sırtı yaralanmış, kötü muamele görmüş, hiç dur-
               madan alaylara maruz kalmış, ara sıra taşa tutulmuş bir halde oradaydı.
                  Aniden yeni bir umutla zincirlerini üzerinde durduğu direği yerinden oynatacak kadar zorladı ve o zamana
               kadar ısrarla koruduğu sessizliğini bozup, insan çığlığından çok havlamayı andıran ve yuhalamaları bastıran
               boğuk ve öfkeli bir sesle haykırdı:
                  —Su!
                  Bu hüzünlü çağrı merhamet duygularını uyandıracağı yerde, merdiveni çevreleyen Paris ahalisi için yeni
               bir eğlence kaynağı oldu; bu arada belirtmek gerekir ki, bir kitle ve halk yığını olarak ele alınırsa, bu insanların
               acımasızlık ve ahmaklık açısından okuyucuya daha önce tanıttığımız ve toplumun en alt katmanında yer alan
               dilenciler, serseriler, cepçiler takımından aşağı kalır yanı yoktu. Bahtsız mahkûmun etrafından susuzluğuyla



          58
   55   56   57   58   59   60   61   62   63   64   65