Page 61 - Türk Dili ve Edebiyatı
P. 61

TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI                                         10




               alay eden bazı imalar dışında tek bir ses yükselmedi. O an terler içindeki
               kırmızı yüzü, afallamış bakışı, öfkeden ve acıdan köpürmüş ağzı ve yarıya
               kadar dışarı çıkmış diliyle, acımadan çok tiksinti duygusu uyandırdığı, çok
               itici bir görünüm sergilediği kesindi. Yine belirtmemiz gerekir ki, bu ka-
               labalığın içinde acı çeken bu sefile bir bardak su vermeyi deneyecek iyi
               yürekli bir kent sakini olsa bile, teşhir direğinin sefil merdivenlerinin etra-
               fında merhametli Samaryalı kadını bile ürkütecek ölçüde alçak ve hayâsız
               bir önyargı ortamı hüküm sürüyordu.
                  Birkaç dakika sonra, kalabalığa umutsuz bir bakış yönelten Quasimo-
               do daha iç sızlatan bir sesle tekrarladı.
                  —Su!
                  Herkes gülmeye başladı.
                  —Al bunu iç! diye haykırdı çamura batırdığı süngeri kamburun yüzü-
               ne fırlatan Robin Poussepain.
                  (...)
                  Bir kadın başına taş fırlattı:
                  —Bu sana bizi gece yarısı lanet çanınla uyandırmanın ne demek olduğunu öğretecek!
                  —Söylesene evlat, diye hırladı koltuk değneğini ona uzatmaya çalışan bir topal, Notre-Dame’ın kulelerinin
               tepesinden bize felaketler yağdırmaya devam edecek misin?
                  (…)
                  —Biraz su! diye tekrarladı soluk soluğa kalan Quasimodo.
                  Yanında boynuzları yaldızlı beyaz bir keçi bulunan kızın elinde bir tef vardı.
                  Quasimodo’nun gözleri parladı. Bu, dün gece kaçırmaya çalıştığı Çingene kızıydı, şu anda çektiği cezanın
               nedeninin o kargaşa olduğunu belli belirsiz sezebiliyordu; aslında yanılıyordu, çünkü sağır olması ve bir sağır
               tarafından yargılanmasından dolayı cezalandırılmıştı. Onun da intikamını almaya geldiğinden, diğerleri gibi
               kendisine bir darbe indireceğinden emindi.
                  —Onun hızla merdiveni çıktığını gördü. Öfke ve sıkıntıdan soluğu kesiliyordu. Teşhir direğini devirebilecek
               güce sahip olmayı istedi; gözlerindeki şimşek yıldırıma dönüşse Çingene kızı sahanlığa çıkamadan toz haline
               gelebilirdi.
                  Kız hiçbir şey söylemeden kendisinden kurtulmak için boşuna bir çabayla kıvranan mahkûma yaklaştı ve
               belinden çıkarttığı matarayı yavaşça sefilin kurumuş dudaklarına uzattı.
                  O anda, şu ana kadar hep kuru kalmış ve alevler saçan bu gözden iri bir damlanın şekilsiz ve uzun süre umut-
               suzlukla kasılmış bu yüzün üzerinde yavaşça süzüldüğü görüldü. Belki de bu, bahtsızın döktüğü ilk gözyaşıydı.
                  Bu arada kambur su içmeyi unutmuştu. Sabırsızca dudağını büken Çingene kızı matarayı gülümseyerek
               Quasimodo’nun çıkık dişli ağzına dayadı. Çok susamış olan kambur, matarayı uzun uzun yudumladı.
                  Zavallı, suyu içtikten sonra siyah dudaklarını hiç kuşkusuz yardımına koşan bu güzel eli öpmek üzere uzattı.
               Ama ona belki de pek güvenmeyen ve dün geceki kaçırma girişimini hatırlayan genç kız, bir hayvan tarafından
               ısırılmaktan korkan bir çocuk gibi ürkerek elini geri çekti.
                  Bunun üzerine, zavallı sağır ona sitem ve tasvir edilemez bir hüzünle dolu bir bakış yöneltti.
                  Bu güzel, körpe, saf, çekici ve aynı zamanda güçsüz kızın, böyle bir sefaletin, şekilsizliğin, kötülüğün yardı-
               mına merhametle koşması dünyanın neresinde olursa olsun oldukça dokunaklı bir sahne olarak yorumlanırdı.
               Bir teşhir direğinde yaşanan bu görüntü muhteşemdi.
                  Halk da bunu kavramıştı, ellerini çırparak bağırıyordu: “Bravo! Bravo!”
                  İşte tam o sırada münzevi kadın deliğinin penceresinden teşhir direğindeki Çingene kızını fark etmiş ve ona
               uğursuz sövgülerini sıralamıştı: “Lanet olası Çingene kızı! Lanet olsun sana! Lanet olsun sana!”
                  (…)



                                                                                                           59
   56   57   58   59   60   61   62   63   64   65   66