Page 21 - Türk Dili ve Edebiyatı 9 | Kazanım Kavrama Etkinlikleri
P. 21

5         TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 9                           Ortaöğretim Genel Müdürlüğü




           Meserret Hanım’ın farkına varır. Döner, göz göze gelirler. İkisi de suçüstü yakalanmış gibi olurlar.)
               ŞADİ BEY – Gazetedeki haberi okurken…
               MESERRET HANIM – Radyo dinliyordum da…
               ŞADİ BEY – Bütün aile birbirine girmiş.
               MESERRET HANIM – Dalıp gitmişim.
               ŞADİ BEY – Ama bu çok fena!
               MESERRET HANIM – Kendimi müziğe kaptırınca.
               ŞADİ BEY – Budala!
               MESERRET HANIM – Efendim!
               ŞADİ BEY – Hey kendinize gelin.
               MESERRET HANIM – Ama siz…
               ŞADİ BEY – (Devam eder.) Bu gençler de yaşlıları anlamıyor bir türlü. Gerçi, yaşlılar da gençleri
           anlamıyor ya… Şu yaşlı adamın hâline bakın. (Gazeteyi gösterir.) Ne kadar üzgün. Bu hâli bana çok
           dokundu. Bu gazeteler de hep iç karartan haberler yazıyorlar. (Birden) Ama ben sizi ilk defa parkta
           görüyorum.
               MESERRET HANIM – Ben de sizi.
               ŞADİ BEY – Ama ben hep parkın bu köşesine gelirim, kanepenin bu köşesinde otururum. Her
           sabah!
               MESERRET HANIM – Yaa? Ben parkın öteki köşesine giderim de.
               ŞADİ BEY – Ama parkın en güzel köşesi burası. Dinleyin! Yaprakların hışırtısını duyuyor musu-
           nuz? Tıpkı şairin dediği gibi:
               “Su değil mevsimin havası akan
               Duyduğun yaprağın dalın sesidir…”
                  -Susma-
               Demek parkın öteki köşesine gidiyorsunuz? İyi ama ne yapıyorsunuz orada?
               MESERRET HANIM – Başımı dinliyorum.
               ŞADİ BEY – Ben de buraya gelince hep düşünüyorum.
               MESERRET HANIM – Neyi?
               ŞADİ BEY – Her şeyi.
               MESERRET HANIM – Yorulmaz mısınız?
               ŞADİ BEY – Ben düşüne düşüne dinlenirim.
               MESERRET HANIM – Ben de ağaçlara baka baka.
               ŞADİ BEY – Evde çok mu yoruluyorsunuz?
               MESERRET HANIM – Bana evde iş yaptırmazlar ki.
               ŞADİ BEY – Kim yaptırmaz?
               MESERRET HANIM – Kızım, torunum.
               ŞADİ BEY – Sizi çok mu severler?
               MESERRET HANIM – Çok.
               ŞADİ BEY – Size çok mu iyi bakarlar?
               MESERRET HANIM – El üstünde tutarlar.
               ŞADİ BEY – Hiç üzmezler mi?
               MESERRET HANIM – Hiç.
               ŞADİ BEY – Arada bir kavga da etmez misiniz?
               MESERRET HANIM – Etmeyiz.
               ŞADİ BEY – Damadınız var mı?
               MESERRET HANIM – Var.
               ŞADİ BEY – Onunla aranız nasıl?
               MESERRET HANIM – Çok iyi.
               ŞADİ BEY – (Susma) Demek öyle. Siz her sabah parka, başınızı dinlemeye gelirsiniz. Güzel. De-
           mek sizin evde her şey süt liman. Âlâ. Bakın hava bozuyor yine.
               MESERRET HANIM – Yaa bozuyor.
               ŞADİ BEY – Yağmur yağacak. Mafsallarım sızlamaya başladı. Eskiden olsaydı hep yağmur yağ-
           masını isterdim. O zamanlar yağmur altında yürümesini de çok severdim. Bıraksalar şimdi de yürü-
           rüm ya, bırakmazlar. Kim mi? Oğlum, torunum. Hastalanırmışım. (Avucunu havaya tutar.) Damladı.
               SES – (Uzaktan) Dede ıslanacaksın. Baba, sana yağmurda sokağa çıkma demedim mi?
               ŞADİ BEY – Bu münasebetsiz havalar bırakmıyor ki tadını çıkaralım sonbaharın. Eskiden kışlar



          20
   16   17   18   19   20   21   22   23   24   25   26