Page 15 - Osmanlıca 10 (Tüm Kitap)
P. 15
BİRİNCİ ÜNİTE 13
tımız adlı makalesinde Osmanlı Türkçesinin ayrı bir dil
gibi düşünülmesinin yanlış olduğunu şu sözleriyle açık-
lamıştır:
“Mübalağa etmeyerek ve sırf millî gayret dolayısıy-
la söylemeyerek yabancıların da tasdikiyle diyebiliriz
ki millî lisanımız olan Türkçe, dünyanın en güzel lisanı
değilse de en güzel lisanlarından biri olduğu şüphesiz-
dir. Mesela İspanyolca ve Portekizcede o kadar çok
Arapça kelime vardır ki bunların toplamı büyük bir cilt
Baki teşkil etmiştir. Lakin mezkûr lisanlar Arabi ile filan dilden
mürekkeptir denilmeyip Latin zümresine mensup müs-
takil lisanlar addolunur.”
Osmanlı devri Türkçesiyle ilgili yaygın düşüncelerden
bir diğeri, Osmanlıcanın Arapça ve Farsça unsurlarla
şekillendiği için anlaşılmaz bir dil olduğudur. “Osmanlı-
ca denince bugün sadece hazırlıksız kişiler tarafından
zor anlaşılan ‘Divan Edebiyatı’ dediğimiz edebiyatın
dilini anlamamak gerekir. Kaldı ki Divan şairleri içinde
de oldukça sade şiirler ve beyitler söyleyenlerin sayısı
pek çoktur.” (İ. Acar, Osmanlıca) “Osmanlı Türkçesi,
Baki’nin, Nedim’in, Şeyh Galip’in, Evliya Çelebi’nin
Şeyh Galip (Temsilî)
dili olduğu gibi Karacaoğlan’ın, Emrah’ın da dilidir.
Naima’nın, Namık Kemal’in ve Tevfik Fikret’in de dilidir.
Kısaca Osmanlı devri Türkçesi de bu dille meydana
getirilmiş her çeşit eser de bizim kültürümüzün ürünleri-
dir.” (İ. Acar, Osmanlıca)
Türkçenin Arapça ve Farsçadan dil unsurları alması
Türkçeyi başka bir dil yapmamıştır. Ünlü şair Attila İlhan,
konuyla ilgili fikirlerini, Orta Çağ Batı Hristiyan medeni-
yeti dairesinde sanat ve bilim dilinin Yunanca ve Latin-
ce olduğunu, buna karşılık İslam medeniyeti dairesin-
Karacaoğlan (Temsilî)
de de Arapça ve Farsçanın sanat ve bilim dili hâline
geldiğini belirterek şöyle açıklamıştır:
“Türkçede Arapça ve Farsça kelimelerin olması Os-
manlıcayı ne Arapça ne de Farsça yapmıştır. Bunu
ben tecrübe ederek yaşadım. Biz böyle yetiştirildiğimiz
için bir Arap veya Acem bu şiirleri gördüğünde anlar
zannediyordum. Tabii bu yanlış bir düşünceydi. Hiçbir
zaman bu dillerin esareti altına girilmedi. Batı dillerin-
de bu daha açık bir şekilde görülüyor. Mesela Fransız-
Namık Kemal ca diye bir dil yok. Şimdi konuşulan yazılan Latincenin