Page 137 - Tasarım Beceri Atölyeleri Öğretmen El Kitabı
P. 137

kanatlarını açarak gölge yapmış. Çok geçmeden Keloğlan uyanmış. Bakmış, olduğu yer gölgelik. Kafasını kal-
           dırmış ki, büyük bir kuşkanatlarını açmış kendisine gölge yapıyor. Kuş, dile gelerek demiş ki:
               — Ey insan! Sen bana büyük bir iyilik yaptın. Bu yılan her yıl benim yavrularımı yerdi.

               Şimdi o öldü, artık çocuklarım yaşayacak. Benim için ne büyük mutluluk... Senin bu büyük iyiliğine, karşı-
           lık yapmak isterim, iste benden ne istersen?

               Keloğlan:

               — Ben insanlık vazifemi yaptım, diye cevap vermiş, mademki sen de bana iyilik yapmak istiyorsun, çok
           sevindim. Beni dünya yüzüne çıkarmanı isterim.

               Kuş o zaman demiş ki:

               — İnsanoğlu, sen benim çok ihtiyar bir zamanıma rastladın. Fakat istediğini yapacağım. Sen şimdi kırk
           lokma et ile kırk yudum su bulda gel!

               Keloğlan hemen padişah’ın sarayına gelmiş. Ondan kırk lokma et ile kırk yudum su istemiş. Padişah:

               — Evlâdım, demiş, kırk lokma etin lâfı mı olur. İstersen bütün koyunlarımı alabilirsin.
               Keloğlan cevap vermiş:

               — Teşekkür ederim padişahım. Yalnız kırk lokma et ile kırk yudum su yeter bana.

               Padişah, Keloğlan’a istediklerini vermiş, oğlan kuşun yanına dönmüş. Kuş buna demiş ki:

               — Sırtıma bineceksin! “Lop” dedikçe et, “lık” dedikçe su verecek- sin!

               Keloğlan kuşun sırtına binmiş. Bir kanadına et torbasını, bir kanadına da su tulumunu koymuş, yola çık-
           mışlar. Kuş “lop” dedikçe oğlan et vermiş, “lık” dedikçe su vermiş. Fakat dünya’ya yaklaştıkları sırada et
           bitmiş. Kuş “lop” dediği zaman Keloğlan baldırından bir parça kopararak kuşa vermiş. Kuş bunun oğlanın eti
           olduğunu anlamış, yemeyerek ağzından tutmuş. Dünya’ya çıktıkları zaman, kuş, Keloğlan’ı sırtından indirmiş:

               — Haydi, bakalım insanoğlu, demiş, güle güle.
               Keloğlan topallaya topallaya yürümeğe başlayınca, kuş ağzındaki eti alıp onun bacağına yapıştırmış. O
           zaman Keloğlan rahatça yürümeğe başlamış. Kuştan ayrıldıktan sonra, Keloğlan, az gitmiş, uz gitmiş, dere tepe
           düz gitmiş, konarak, göçerek, arpa buğday biçerek tam bir güz gitmiş, nihayet bir bahçıvana rastlamış. Ona
           demiş ki:






                                                                                                                     129
   132   133   134   135   136   137   138   139   140   141   142