Page 22 - Türk Dili ve Edebiyatı 11 | 3.Ünite
P. 22

3. Ünite



                  Benim içim yanıyor: Dağ kadar babam gitti...
                  — Baban yerinde adamdan ne istedin şimdi?
                  Adamcağız sana, bak hâl dilince söylerken...
                  — Bırak hanım, o çocuktur, kusura bakmam ben...
                  Adın nedir senin, oğlum?

                  — Hasan.
                  — Hasan, dinle.
                  Zararlı sen çıkacaksın bütün bu hiddetle.
                  Benim de yandı içim anlayınca derdinizi...
                  Fakat, baban sana ısmarlayıp da gitti sizi.
                  O, bunca yıl çalışıp alnının teriyle seni
                  Nasıl büyüttü? Bugün, sen de kendi kardeşini,

                  Yetim bırakmayarak besleyip büyütmelisin.
                  — Küfeyle öyle mi?
                  — Hay hay! Neden bu söz lâkin?
                  Kuzum, ayıp mı çalışmak, günah mı yük taşımak?
                  Ayıp: Dilencilik, işlerken el, yürürken ayak.

                  — Ne doğru söyledi! Öp oğlum amcanın elini...
                  — Unuttun öyle mi? Bayramda komşunun gelini:
                  “Hasan, dayım yatı mekteplerinde zâbittir;
                  Senin de zihnin açık... Söylemiş olaydık bir...
                  Koyardı mektebe... Dur söyleyim” demişti hani?
                  Okutma sen de hamal yap bu yaşta şimdi beni!


                  Söz anladım ki uzun, hem de pek uzun sürecek;
                  Benimse vardı o gün birçok işlerim görecek;
                  Bıraktım onları, saptım yokuşlu bir yoldan,

                  Ne oldu şimdi aceb, kim bilir, zavallı Hasan?

                  Bizim çocuk yaramaz, evde dinlenip durmaz;
                  Geçende Fâtih’e çıktık ikindi üstü biraz.

                  Kömürcüler kapısından girince biz, develer
                  Kızın merâkını celbetti, dâima da eder:
                  O yamrı yumru beden, upuzun boyun, o bacak,
                  O arkasındaki püskül ki kuyruğu olacak!
                  Hakîkaten görecek şey değil mi ya? Derken,

                  Dönünce arkama, baktım: Beş on adım geriden,
                  Belinde enlice bir şal, başında âbâni,
                  Bir orta boylu, güler yüzlü pîr-i nûrânî;
                  Yanında koskocaman bir küfeyle bir çocucak,
                  Yavaş yavaş geliyorlar. Fakat tesâdüfe bak:




          90
   17   18   19   20   21   22   23   24   25   26   27