Page 23 - Türk Dili ve Edebiyatı 11 | 3.Ünite
P. 23

Şiir



                  Çocuk, benim o sabah gördüğüm zavallı yetim...
                  Şu var ki, yavrucağın hâli eskisinden elim:
                  Cılız bacaklarının dizden altı çırçıplak...
                  Bir ince mintanın altında titriyor, donacak!
                  Ayakta kundura yok, başta var mı fes? Ne gezer!

                  Düğümlü alnının üstünde sâde bir çember.
                  Nefes değil o soluklar, kesik kesik feryad;
                  Nazar değil o bakışlar, dümû-i istimdad.
                  Bu bir ayaklı sefalet ki yalnayak, baş açık;
                  On üç yaşında buruşmuş cebin-i sâfı, yazık!
                  O anda mekteb-i rüşdiyyeden taburla çıkan
                  Bir elliden mütecaviz çocuk ki, muntazaman

                  Geçerken eylediler ihtiyarı vakfe-güzin...
                  Hasan’la karşılaşırken bu sahne oldu hazîn;
                  Evet, bu yavruların hepsi, pür sürûd-i şebâb,
                  Eder dururdu birer âşiyân-ı nûra şitâb.
                  Birazdan oynayacak hepsi bunların, ne iyi!

                  Fakat Hasan, babasından kalan o pis küfeyi,
                  -Ki ezmek istedi görmekle reh-güzârında-
                  İlel‘ebed çekecek dûş-i ıztırarında!
                  O, yük değil, kaderin bir cezası ma’sûma...
                  Yazık, günâhı nedir, bilmeyen şu mahkûma!

                  Mefâilün / Feilâtün / Mefâilün / Feilün
                                                                                       Mehmet Âkif Ersoy
                                                                                Safahat-Mehmet Âkif Ersoy
                                                          Hazırlayanlar: Hüseyin Su, Abdurrahim Karadeniz




                                     Metinde Geçen Bazı Kelime ve Kelime Grupları
                âbâni: Sarık.                                  lisân-ı hâl: Hâl dili.

                âşiyân: Yuva.                                  mekteb-i rüşdiyye: Ortaokul.
                bîtâb: Bitkin, yorgun.                         mu’tâd: Alışılmış.

                buhayre: Küçük deniz, göl.                     mütecaviz: (metinde) Fazla, çok.
                cebin-i sâf: Temiz alın.                       pür sürûd-i şebâb: Gençlik neşesiyle dolu.

                delil: (metinde) Değnek, baston.               reh-güzâr: Geçit, geçecek yol, yol üstü.
                dûş-i ıztırar: Çaresiz omuz.                   sâlhurde: Çok yaşlı, ihtiyar.

                dümû-i istimdad: Yardım isteyen gözyaşları.    şitâb: Acele, çabukluk.
                inkıyâd: Boyun eğme.                           vakfe-güzin eylemek: (metinde) Dikkat kesil-
                                                                 mek.
                iskandil: Denizin derinliğini ölçmek için kulla-
                   nılan araç.




                                                                                                            91
   18   19   20   21   22   23   24   25   26   27   28