Page 15 - Türk Dili ve Edebiyatı 12 - Ünite 3
P. 15
ŞİİR
2. Aşağıda, okuduğunuz metinden dörtlükler verilmiştir. Bu dörtlüklerde geçen mecaz anlamlı ke-
limeleri bularak bu kelimelerin altını çiziniz.
Yeşil pencerenden bir gül at bana,
Işıklarla dolsun kalbimin içi.
Geldim işte mevsim gibi kapına
Gözlerimde bulut, saçlarımda çiy.
Açılan bir gülsün sen yaprak yaprak,
Ben aşkımla bahar getirdim sana;
Tozlu yollarından geçtiğim uzak
İklimlerden şarkılar getirdim sana.
3. Okuduğunuz şiirde geçen “Seninçin karanfil, yasemin, zambak…” dizelerinde kullanılan nokta-
lama işaretlerinin dizelerdeki kullanım amaçlarını açıklayınız.
BİLGİNİZ OLSUN
Aşağıda Ahmet Haşim’in Piyale adlı kitabının ön sözünden bir parça yer almaktadır. Bu parça-
da sembolizm akımından etkilenen Ahmet Haşim, kendi şiir anlayışı ile ilgili bilgi vermektedir.
Her şeyden evvel şunu itiraf edelim ki, şiirde manadan ne kasdedildiğini bilmiyoruz. “Fikir” dedik-
leri bayağı mütalaalar yığını mı, hikâye mi, mazmun mu ve “açıklık”, bunların adi bir kavrayış çerçe-
vesinde anlaşılması mı demektir? Şiir için bunları çok lüzumlu sayanlar; şiiri tarih, felsefe, nutuk ve
belâgat gibi bir sürü “söz sanatları” ile karıştıranlar ve onu asıl çehresi ve belirtileri ile seçip tanıma-
yanlardır. Şiirin bu mahiyette telâkki olunuşu, resim, musiki ve heykelcilik gibi sanatların kendileri-
ne has fırça, boya, nota ve kalem gibi kullanılması güç bir hünere bağlı vasıtalara mâlik bulunmala-
rına karşılık; şiirin bu gibi hususi vasıtalardan mahrum ve ifadesini konuşulan dilden ödünç almaya
mecbur olmasındandır. Bundan dolayıdır ki, parmaklarının tutmasını bilmediği fırçaya ve gözlerinin
okumasını bilmediği notaya karşı çekingen ve saygılı olan ehliyetsiz kimseler, kendi kullandıkları ke-
limelerle meydana gelmiş gibi gördükleri şiiri alelade “lisan” mahiyetinde sayarak, sırf bu görüş açı-
sından bakarak, başkaca hazırlıklı olmaya hiç lüzum görmeksizin, onun hakkında küstahça bir lau-
balilikle hüküm vermek hakkını kendilerinde bulurlar.
Halbuki şair ne bir hakikat habercisi, ne bir belâgatli insan, ne de bir kanun yapıcıdır. Şairin li-
sanı; “nesir” gibi anlaşılmak için değil fakat duyulmak üzere vücud bulmuş, musiki ile söz arasında,
sözden ziyade musikiye yakın, ortaklaşa bir dildir. Nesirde üslubun teşekkülü için zaruri olan unsur-
ların hiçbiri şiir için söz konusu olamaz. Şiir ile nesir, bu itibarla, birbiriyle yakınlığı ve ilgisi olma-
yan, ayrı nizamlara tâbi, ayrı sahalarda, ayrı boyutlar ve şekiller üzerinde yükselen ayrı iki mimari-
dir. Nesri doğuran, akıl ve mantık; şiiri ise, kavrayışımızın bölgeleri dışında, sırların ve mechullerin
geceleri içine gömülmüş, yalnız aydınlık sularının ışıkları zaman zaman duygularımızın ufkuna aks
eden, kutsi ve isimsiz bir kaynaktır.
Şiirdeki durumları ve hareketleri taklide özenen bir nesrin sahteliğine, ancak nesirdeki ifade açık-
lığını ve düzgünlüğünü benimsemeye kalkışan gölgesiz bir şiirin hazin çıplaklığı erişebilir. Denilebi-
lir ki şiir, nesre çevrilemeyen yazıdır.
Ahmet Haşim, Piyale
85