Page 14 - Felsefe 10 | 3.Ünite
P. 14
3. ÜNİTE
3.2.1. BİLGİ FELSEFESİNİN KONUSU VE PROBLEMLERİ
İnsanın duyumsanabilir veya düşünülebilir olanlara dair sezgi, gözlem veya akıl yürütme et-
kinlikleriyle ulaştığı betimlemeler veya yaptığı belirlemeler ve kuşaktan kuşağa sürdürülen bu tür
aktarımlar (öğrenmeler) bilgi olarak ifade edilebilir.
Bilginin oluşumunda en azından bilgi edinen insanın ve bilgisi edinilen varlığın (gerçek ya da
düşünsel) olduğu kabul edilir. İnsan; bu açıdan bir varlığa yönelir ve onun özellikleri üzerinde
düşünür. Bunun sonucunda da bilgi edinmiş olur. Bilme ve bilgi arayışı; insanın bazı temel ihtiyaç-
larını karşılama zorunluluğundan kaynaklandığı gibi daha saf olarak merak, şaşırma veya hayal
etmesinden de kaynaklanabilir.
Bilgi, bireysel ve sosyal her türlü ilişkide bulunur. Teknik bilgilerden ahlaki veya dinî bilgilere
kadar oluşturulan her bilgi hayata yön verir. Bilgiler hayatın rehberidir. Bilgiye dayalı gerçekleştiri-
len işlerde istendik veya istenmedik sonuçlarla karşılaşılabilir. Doğru bilgi hayat kurtarabilir, yanlış
bilgiyse içinden çıkılmaz durumlara neden olabilir. Hatta doğruluğundan şüphe duyulmayan bilgi-
ler bile insanları yanıltabilir.
Bilgiden kaynaklanan bazı sorunlar bilginin ne olduğunun sorgulanmasına ve onda bulunan
problematik yapıların ayrıntılı olarak incelenmesine neden olmuştur. “Bilme fenomeni” ve bilginin
doğasına yönelik yapılan sorgulama ve incelemeler, bilgi felsefesinin alanını oluşturmaktadır.
Epistemoloji (bilgi kuramı) olarak da bilinen bilgi felsefesi öncelikle bilme ve bilgi fenomeni üze-
rine odaklanır. Aynı zamanda bilginin doğruluğu, kaynağı, sınırı, ölçütü, değeri veya güvenirliliği
gibi konular üzerinde de durmaktadır. Felsefe dışındaki bilgi alanları, kendi bilgilerinin doğruluğu-
nu sorgulama ve temel argümanları temellendirme sırasında bilgi felsefesinden yararlanmaktadır.
Bilgi felsefesinin konusunu daha iyi anlamak için onun bazı ana problemlerine bakmak gere-
kir. Bu problemlerin bazıları şunlardır: “Doğru bilgi mümkün müdür?”, “Bilginin kaynağı nedir?”,
“Bilginin sınırları ve doğru bilginin ölçütleri nelerdir?” ve “Bilginin güvenirliliği ve değeri nelerdir?”
3.2.1.1. Doğru Bilginin İmkânı
“Herhangi bir şeyi bilebilir miyiz?”, “Bilme mümkünse hangi şeyleri, nasıl bilebiliriz?” bu soru-
lar, bilgi kuramının en temel sorularını oluşturmaktadır. Bir yanda “kesin doğru bilginin mümkün
olduğu”, diğer yanda “sağlıklı hiçbir bilginin mümkün olmadığı” ileri sürülmektedir.
Bir varlık hakkında mutlak kesinlikte doğru bilgilere sahip olabilir miyiz? Örneğin domates
hakkında “Domates kırmızıdır.” bilgisi kesin midir? Domatesin olgunlaşmadan önce yeşil, daha
önce sarı bir çiçek, onun öncesinde yeşil bir fide, daha da öncesinde turuncu bir tohum olduğu dü-
şünülürse bu bilginin mutlak kesinlik taşımadığı anlaşılır. Buna karşılık herhangi biri “Gördüğüm
şu domates kırmızıdır.” önermesini ileri sürebilir ve bunun kesin bilgi olduğunu iddia edebilir. Bu
kişi, renkleri birbirine karıştırma engeli olan ve bunun da farkında olmayan biriyse yine şüpheli bir
bilgi ortaya çıkabilir. Olgusal bir durum üzerinde oluşan bilgiler bile şüpheli olabiliyorsa olgusal
olmayanlar için durum daha da karmaşık hâle gelebilir.
MÖ 530’larda yaşamış olan Xenophanes’un (Ksenefon) “Eğer insan şans eseri söyleyebilseydi
en son gerçeği./Bunun ne olduğunu kendisi bile bilemezdi./Aslında her şey örülmüş bir tahmin
ağından ibarettir.” dediği rivayet edilir. Kuşkucu filozoflara göre en sağlam görünen gözlem ve
deneyim durumunda bile örneğin suya batırılan çubuğun göze kırık görünmesinde olduğu gibi
duyular bizleri yanıltmaktadır.
Kuşkucular, algı yanılmalarını örnek göstererek duyular aracılığıyla elde edilen bilgilere güveni-
lemeyeceğini savunurlar. Aynı zamanda bilginin mutlak yani değişmez olmadığını da ileri sürerler.
Septik düşünürler; bazı bilgilerin kesin bir şekilde ispatlanamaması, bazılarının değişime uğrama-
sı, bunun yanında insan duyularındaki hata payı ve benzeri her türlü göreceliğe dayanarak doğru
bilginin mümkün olmadığı görüşüne varmıştır.
82