Page 99 - Türk Dili ve Edebiyatı 10 | Kavram Öğretimi Kitabı
P. 99

Ortaöğretim Genel Müdürlüğü
         48      TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 10                              Öğretim Programları ve Ders Kitapları Daire Başkanlığı
                 Kavram Öğretimi
          4. ÜNİTE    : DESTAN/EFSANE > Destan > İslamiyet’in Kabulünden Sonraki Türk Destanları
          Kavram      : Doğal Destan
          Genel Beceriler  : Bilgi Okuryazarlığı Becerisi
          Alan Becerileri  : Yazma Becerisi

          Çalışmanın Adı                   İKİ FARKLI ANLATIM, TEK DESTAN                        20 dk.
          Çalışmanın Amacı  Destanların oluşumunda ve yayılmasında sosyokültürel yapının önemini fark edebilme.


          Yönerge: Aşağıdaki metinleri okuyunuz. Metinlerden hareketle soruları cevaplayınız.

           I. Metin
                                   OĞUZLARIN VE TÜRKLERİN TARİHİ
           Türk tarihçileri ve dili çabuk râviler şöyle anlatırlar: Nuh Peygamber A.S. yeryüzünü oğulları arasın-
           da bölüştürdüğü zaman büyük oğlu Yafes’e doğu illeri ile Türkistan’ı ve o tarafları verdi. Yafes,
           Türklerin deyişine göre Olcay Han diye lakap alır. O göçebe olarak yaşıyordu. Yaylak ve kışlağı
           Türkistan’da olup yaz aylarını İpanç şehri yakınlarındaki Ortak ve Kürtak’da kışları da aynı yöre-
           lerdeki, [Karakurum diye meşhur olan] Karakum’daki Borsuk adlı yerde geçiriyordu. Burada iki
           şehir vardı: Birisi Talas, birisi garı (yukarı) Sayram ki, bu son şehrin çok büyük kırk kapısı vardı.
           [Bugün orada Müslüman Türkler yaşıyorlar. Kunçı’nın memleketine yakındır ve Kaydu’ya aittir.]
           Olcay Han’ın paytahtı bu yerde idi. Onun Dhîb Yavgu Han adında bir oğlu oldu. Dhîb’in manası taht
           ve makam, Yavgu ise halkın önderi demektir. O büyük ve tanınmış bir padişahtı. Dört muteber ve
           şöhretli oğlu vardı: Kara-Han, Or-Han, Kür-Han ve Küz-Han. Kara-Han veliaht olduğundan babası-
           nın yerine geçip padişah oldu. Onun çok talihli ve padişahlığa lâyık bir oğlu dünyaya geldi. Üç gün
           ve üç gece anasının sütünü emmedi. Anası artık onun hayatından ümidini kesmiş, kederli ve endi-
           şeli idi. Bir gece rüyasında oğlunun kendisine bir şeyler söylediğini gördü: “Eğer sütünü emmemi
           istiyorsan biricik Tanrı’yı ikrar ve itiraf et; üzerine olan hakkım olduğu gibi farz bil.” Kadın üç gece
           bu hâli rüyasında gördü. Bu kavim kâfir dininde olduğu için kadın meseleyi onlara anlatamadı. Ko-
           casından gizli olarak Tanrı’ya iman etti. Elini göğe kaldırıp dua etti ve dedi ki: “Ey Tanrım, bari ben
           biçarenin sütünü bu çocukcağızın zevkine uydurup tatlı kıl.” Oğuz o anda anasının göğsüne yapışıp
           emmeye başladı. Bir yıl geçince babası onda olgunluk ve asalet belirtileri gördü. Onun temizlik ve
           güzelliğinden hayrette kaldı ve dedi ki: “Bizim kavim ve uruğumuzda bundan daha güzel bir çocuk
           dünyaya gelmemiştir.” Çocuk bir yıl sonra, [aynı Îsa Peygâmber’inki gibi] dili açılıp konuşmaya
           başladı ve “Ben bir otağda doğduğum için adını Oğur koymak gerekir.” dedi. Oğuz çocukluğunda ve
           büyüme çağında, ergin oluncaya kadar daima Tanrı’yı anıp ona şükrederdi. Her fırsatta ister uyku-
           da, ister uyanık hâlde, yaratıcı Tanrı’yı muhakkak anardı. Ona Tanrı’nın nurlu feyzi erişti. Her türlü
           bilim ve hünerde ok atmada kargı kullanmada, kılıç çalmada ve bilgi hususunda âleme ün olacak
           şekilde gelişme gösterdi. (…)
                                                                               Zeki Velidî Togan, Oğuz Destanı
                                                                         (Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)
           Kelime Dağarcığı:
           ergin: Olmuş, yetişmiş, kemale ermiş. feyiz: Verimlilik, bereket. ikrar etmek: Açıkça söylemek, kabul etmek. kargı:
           uzun mızrak. Paytaht (payitaht): Başşehir, başkent. ravi: Rivayet edenler, söyleyenler, aktaranlar. uruk: Soy, sülale.


          II. Metin
          Yine günlerden bir gün Ay Kağan’ın gözü parladı. Doğum ağrıları başladı ve bir erkek çocuk do-
          ğurdu. Bu çocuğun yüzü gök; ağzı ateş (gibi) kızıl; gözleri elâ; saçları ve kaşları kara idi. Perilerden
          daha güzeldi. Bu çocuk anasının göğsünden ilk sütü emdi ve bir daha emmedi. Çiğ et, çorba (...)
          istedi. Dile gelmeğe başladı; kırk gün sonra büyüdü, yürüdü ve oynadı. Ayakları öküz ayağı gibi; beli
          kurt beli gibi; omuzları samur omuzu gibi; göğsü ayı göğsü gibi idi. Vücudu tamamen tüylü idi. At
          sürüleri güder, ata biner ve av avlardı. Günlerden ve gecelerden sonra yiğit oldu.
                                                                          (Muharrem Ergin, Oğuz Kağan Destanı)
                                                                         (Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)

          96
   94   95   96   97   98   99   100   101   102   103   104