Page 26 - Felsefe 10
P. 26

16      FELSEFE 10
                 Kavram Öğretimi
         1. ÜNİTE     : FELSEFEYİ TANIMA > 1.2. Felsefi Düşünce > 1.2.2. Felsefi Düşüncenin Özellikleri
         Kavram       : Sorgulama, Merak Etme, Hayret Etme, Şüphe
         Genel Beceriler  : Bilgi Okuryazarlığı Becerisi, Eleştirel Düşünme Becerisi
         Alan Becerileri  : Felsefi Kavram ve Bilgi Edinimi Becerisi, Sorgulama Becerisi

          Çalışmanın Adı               HİKÂYEYLE FELSEFE: ÖZGE’NİN RÜYASI - II                   30 dk.
          Çalışmanın Amacı  Sorgulama, merak etme, hayret etme ve şüphe kavramlarının ne olduğunu açıklayabilme.
          Gerekli Malzemeler: Kalem, kâğıt, etkileşimli tahta.

          Yönerge:  Aşağıdaki hikâyeyi okuyunuz. Soruları cevaplayınız.

         HİKÂYEYLE FELSEFE: ÖZGE’NİN RÜYASI - II


          Günler boyu Felsefe’yi rüyasında yeniden görmenin umuduyla başını yastığa koyan Özge, her yeni
          güne hayal kırıklığıyla uyandı. Uyandığında hatırlayamadığı, her biri birbirinden karışık ve manasız olan
          sayısız rüya görmesine rağmen Felsefe ile tek bir kez olsun karşılaşmadı. Rüyalarına giremediği her
          yeni güne büyük üzüntüyle başlıyor; zihnini kurcalayan sorularla nasıl başa çıkacağını, ruhunu nasıl
          dinginleştireceğini bilemiyor; fırtınalı bir havada, dalgalı bir denizde yönünü ve pusulasını kaybetmiş bir
          gemi gibi savrulup duruyordu sanki. Sorular ve düşünceler iç içe geçiyor, zihninde bir kaosa dönüşü-
          yordu. Bir gece uyumadan önce Felsefe ile konuşmalarını zihninde yeniden yorumladığında Felsefe’nin
          “yola düşmek ve aramak” dediği bu olsa gerek dedi. “Yola düşmeden,  düşünüp sorgulamadan aradığın
          cevabı bulmanın imkânı yok!” diye düşünüp umutsuzca uykuya daldı.
          Günlerce Felsefe’yi görme umuduyla daldığı nice uykulardan sonra onu aynı nehrin kıyısında otururken
          buldu. Felsefe ile göz göze geldiğinde tarifsiz bir sevinç yaşadı. “Gel bakalım, ben de seni bekliyordum.”
          dedi Felsefe. Özge, hayretle açılmış gözleriyle bakarak “Nasıl yani? Geleceğimi biliyor muydunuz?” diye
          sorunca “Bilmiyordum, umut ediyordum yalnızca. Beklemek, umut etmektir.” dedi Felsefe. Bunun üzeri-
          ne Özge, günlerdir tüm yaşadıklarını Felsefe’ye anlattı. Felsefe, “Düşünce, özellikle felsefi düşünce, zor
          ve çetin bir yolculuktur.” dedi ve Özge’ye yaklaşarak gözlerini onun soru yumağına dönen gözlerine dikti.
          “Simurg’un hikâyesini bilir misin?” diye sordu. “Simurg mu? Hayır, bilmiyorum.” dedi Özge. “O hâlde bu
          senin için bir ödev olsun.” deyip Özge’nin Simurg’u merak eden bakışları altında, “Pekâlâ, şimdi merak
          ettiğin soruları sorabilirsin.” dedi Felsefe. Bunun üzerine Özge, Felsefe’nin başında duran ve üzerinde
          birçok göz sureti bulunan tacı ve kıyafetlerinde bulunan sayısız renklerin manasını sordu. “Başımdaki
          taç benim ilhamımdır. Felsefi düşünce tacıdır, adı. Etrafında bulunan 11 göz; maddi ve manevi varlık
          sahasını keşfim, kendimi bilmem, varlığın hikmetini kavramam, hakikati arayıp bulmam ve evreni an-
          lamaya çalışmak için bana görü sağlayan gözlerimdir. Bunlar; sorgulama, merak etme, şüphe duyma,
          hayret etme, yığılımlı ilerleme, eleştirel olma, refleksif olma, rasyonel olma, sistemli olma, tutarlı olma ve
          evrensel olma gözleridir. Bunlar beni var eden yapı taşlarımdır. Herhangi biri körleştiğinde benim görüm
          zayıflar, bakış açım daralır, muhakeme gücüm körelir. Tıpkı siz insanlar gibi. Tek bir uzvunuzu kaybettiği-
          nizde eksik kalırsınız, normal yaşantınız sekteye uğrar. Onun için felsefi düşünce de bu gözlere varlığını
          borçludur. Felsefi düşüncenin ne olduğunun yanıtı bunlarda gizlidir. Dilersen tek tek bu kavramların ne
          anlama geldiğini açıklayayım sana.” dedi. “Çok sevinirim.” dedi Özge sorgulayan gözler ve merak dolu
          bakışlarla.
          Sorgulama gözünün en önemli özelliği soru sormaktır. Bir amaca yönelik sorular sorarak anlamaya ve
          gerçeğe ulaşmaya çalışan bir gözdür. Örneğin ‘iyi’, ‘güzel’, ‘varlık’, ‘bilgi’ diye ortaya konulan bir şeye
          yöneldiğinde hemen ‘İyi nedir?’, ‘Güzel nedir?’, ‘Varlık nedir?’, ‘Bilgi nedir?’ diye anlamaya çalışır. Bunun
          için benim izimden giden ve çok sevdiğim filozoflardan birisi olan Sokrates, ‘Sorgulanmayan bir hayat,
          yaşanmaya değer bir hayat değildir.’ der.
          Özge bu sözü “Yani hayatın anlamı ve değeri onun sorgulanmasıyla başlar, demek istiyor. Öyle mi?”
          diye yorumlayınca Felsefe “Aynen öyle, çok doğru söyledin, dilersen bu söylediğini bir kıssa ile özetle-
          yelim.” dedi. Özge’nin meraklı bakışları altında “Kadim bir Yunan anlatısında Dimitri ile öğrencisi Tasso
          arasında şöyle bir diyalog geçer.” diyerek sözüne devam etti.
          “Dimitri: Dünya’yı Atlas taşıyorsa, Atlas’ı ne taşıyor?
          Tasso:  Kaplumbağa.
          Dimitri:  İyi de kaplumbağa neyin üstünde duruyor peki?
          Tasso:  Bir diğer kaplumbağanın.
          Dimitri:  Peki, o kaplumbağa neyin üstünde?
          Tasso:  Sevgili Dimitri, ondan sonrası ta dibine kadar hep kaplumbağa işte...”
          Kıssayı bitiren Felsefe “İşte felsefi sorgulama böyledir, bizi merak ettiğimiz bir şeyin dibine kadar çekip
          22
   21   22   23   24   25   26   27   28   29   30   31