Page 21 - Türk Dili ve Edebiyatı 10 - Ünite 4
P. 21

4.  ÜNİTE






                  Halife ve yârenler bu haberi işitince çok mutlu oldular, şükür namazı kıldılar. O zaman Seyyid’in lalası
               Tevabil: “Ya Ahmed! Bu haberin gerçek midir?” dedi. Ahmed-i Tarran: “Bizi buraya o gönderdi ve iki at
               getirdi, bizi bindirdi, bu tarafa gönderdi. Yârenler bu haberi işittiler, çok sevindiler, Hak dergâhına bin bir
               şükürler ettiler. O gece sabaha değin mutluluktan gözlerine uyku da girmedi.
                  Diğer tarafta Seyyid Battal bunları gönderdi, sürdü, gece vaktinde kayserin çadırına geldi. Kendisi ten-
               ha bir yere çekilip gördü ki kayser taht üzerinde yatmış uyuyor.
                  Seyyid içeri girdi, kayserin burnuna ot koklattı. Aklı gitti. Seyyid oradan bunu alıp götürdü, dağda bir
               ağaca bağladı. Sonra burnuna badem yağı ile sirke sürdü. Aklı yine başına gelip gözünü açtı. Gördü ki
               bir ağaca bağlı bir biçimde duruyor. Karşısında da bir kişi bekliyor. Kayser gözünü açınca Seyyid bunun
               yüzüne bir iki kamçı vurdu. Sonra: “Ey lain! Gözünü aç!” dedi. Kayser feryat edip: “Hey! Bana niçin vuru-
               yorsun? Ben yedi iklimin padişahıyım ve Kayser-i Rum’um” dedi.
                  Seyyid: “Ben de İsa Ruhullah’ım” dedi. Kayser: “Ben senin kulunum, gece gündüz yoluna can ve baş
               koydum. Bütün bunların üzerine bana niçin vuruyorsun?” dedi. Seyyid: “Ey dinsiz! Benim için ne yaptın.
               Bunca adamlarımı sana emanet ettim ve bunca padişahlarımı kırdırdın. Fakat benim bir düşmanımı ele
               geçiremedin.” deyip bir iki kamçı daha vurdu.
                  Kayserin feryadı göğe çıktı. Sonunda kayser: “Ey Ruhu’l-lah! Ben senin rızan için çalıştığımı sanıyor-
               dum. Şimdi bana bir yol göster. Ben bundan dediğin sözden dışarı çıkmayacağım”, dedi. Bunun üzerine
               Seyyid hazret: “Şimdi ben seni öldürürdüm. Fakat sen ölünce bu büyük dernek dağılır ve bu kadar adam
               Muhammedîlerin ayakları altında ezilir. Senin suçunu bağışlamamı ister misin? Şu dağdan inip ben cin-
               niyim diyen atlı kimdir biliyor musun?” dedi. Kayser: “Bilmiyorum.” Seyyid: “İşte o Battal’dır. Kayser:
               “Tariyun onu Harcın’da ateşte yaktı.” dedi. Seyyid hazret: “O Battal’dır, ölmedi. Sağ ve sağlıklıdır. Senin
               askerinde ne kadar pehlivan, bey ve padişah helak olduysa hepsini o öldürdü. Vaktiyle bir saka var idi. Se-
               nin askerine gündüzün su dağıtırdı. Gece olunca beylerini öldürürdü. Hani senin saçını ve sakalını döken
               bir hekim var idi. O da Battal idi. Şimdi onun ölümü senin elindedir. O sabah meydana girecek, ve ken-
               disini tanıtacak ve seni meydana çağıracak. Hiç üşenme meydana çık ve onu öldür. Eğer o seni meydana
               çağırdığında çıkmaz isen dünyada ve ahirette benim huzurumda Narınur katında mahçup olursun. Sonra
               ben de sana ne yapacağımı ben bilirim.” dedi.
                  Kayser: “Ya Ruhullah! Sizin buyurduklarınızın hepsini yapacağım. Söz veriyorum.” dedi.
                  (...)
                  Sabah oldu, güneş Kaf kulesinden baş kaldırdı, âlem Tanrı’nın nuruyla aydınlandı. İki taraf da savaş da-
               vulları dövdürüp ordunun sağ ve sol kanadı toplandı. Sonra İslam halifesi ve gazileri dağdan tarafa dönüp
               beklemeye başladılar. Seyyid Battal Gazi ve o Hicaz merdi, Aşkardivzade’yi o gece yıkadı. Evvelki rengine
               döndürdü, sarı altın gibi oldu. Kendisi de evvelki biçimine döndü. Sonra Aşkardivzade’ye bindi, yola çıktı.
                  Müminler dağdan tarafa bakmaya devam ediyorlardı. Gördüler ki o evliyalar şahı Battal Gazi, Aşkar’a
               binmiş geliyor. Dünkü rengi gitmiş. Sanki güneş burcundan doğmuş. Müminlerin tekbiri yedinci kat gök-
               yüzüne erişti. Seyyid Battal Aşkar’ı sürüp meydan ortasına geldi ve bir müddet silahşorlük gösterdi. Yet-
               miş iki türlü hileli hünerler ki oynadı, iki canipten hayran kaldılar.
                  Sonra Seyyid Battal müminlerin tarafına doğru yürürdü, onların yanına gelince durdu. Mübarek yü-
               zünden örtüyü kaldırdı ve yüksek ses ile: “Ey yârenlerim! O zavallı aciz kulunuz geldi. Biliniz ve haberdar
               olunuz ki Battal Gazi benim, Tariyun ateşte yaktı, ölmedim. Hak Teali sakladı. Bunca padişahlar, beyler ve
               pehlivanlar öldürdüm. Bundan sonra daha çok öldürsem gerek.” dedi.
                    Emir Ömer bu sözleri işitince artık sabrı kalmadı, hemen koşup Seyyid’in huzuruna geldi. Birbirleri
               ile görüştüler. Ardınca Tevabil lalası da geldi. Ağlayıp Seyyid’in mübarek ayağına yüzler sürdüler, mutlu
               oldular. Seyyid hazretinin iki oğlu Ali ve Nezir ağlayarak geldi. Babalarının ayağına yüzler sürüp mübarek
               ellerini öptüler. Seyyid Battal da Ali ve Nezir’i bağrına bastı ve gözlerinden öptü. Bunları sancak dibine
               gönderdi. Sonra Emir Ömer Seyyid’e: “Ey âlemlerin sultanı! Gelin halife ile bir görüşünüz, müşerref olu-
               nuz.” dedi. Seyyid hazret: “Varınız, siz gidiniz! Ben armağansız halifenin yanına gitmem.” dedi. Yârenleri
               halifenin huzuruna gönderdi. Bunlar çok sevindiler, görüştüler, mutlulukla geri döndüler.
                  Sonra halife buyurdu, müjde davulu çaldılar. Seyyid hazretlerinin geldiğine müminler mutlu oldular.





           154
   16   17   18   19   20   21   22   23   24   25   26