Page 25 - Türk Dili ve Edebiyatı 10 - Ünite 4
P. 25

4.  ÜNİTE






                   DİL BİLGİSİ

                 1.  Aşağıda, okuduğunuz metinden bir parça verilmiştir. Bu parçada yer alan sıfatları belirleyiniz.
                    Belirlediğiniz sıfatların altını çiziniz.
                       Seyyid Battal bunları hemen alıp o iki gaziyi kâfirlerin arasından dışarı çıkardı, bir tenha yere
                    götürdü. İkisinin de ellerini çözdü ve Ahmed-i Tarran’a: “Benim yüzüme dikkatli bak!” dedi. Ah-
                    med-i Tarran bir kez Seyyid’in mübarek yüzüne baktı. Orada ah edip aklı başından gitti. Bir süre
                    sonra gözünü açıp: “Ey âlemin sultanı! Bu gördüğüm rüya mıdır, yoksa hayal midir?” dedi. Seyyid
                    hazret: “Ya Ahmed! Aklını başına getir. Ben Seyyid Battal Gazi’yim. Ölmedim, o dağdan inip bu
                    denli hünerler gösteren benim.” dedi.
                 2.  Aşağıdaki parça okuduğunuz metinden alınmıştır. Bu parçadaki tırnak işaretinin kullanım ama-
                    cını belirterek metinden buna benzer örnekler bulunuz.
                       Sonra Seyyid Battal müminlerin tarafına doğru yürüdü, onların yanına gelince durdu. Mübarek
                    yüzünden örtüyü kaldırdı ve yüksek ses ile: “Ey yârenlerim! O zavallı âciz kulunuz geldi. Biliniz
                    ve haberdar olunuz ki Battal Gazi benim, Tariyun ateşte yaktı, ölmedim. Hak Teali sakladı. Bunca
                    padişahlar, beyler ve pehlivanlar öldürdüm. Bundan sonra daha çok öldürsem gerek.” dedi.



                    SIRA SİZDE

                    Aşağıda Hıdırellez ile ilgili verilen efsaneyi Battal Gazi Destanı’yla tema, dil ve anlatım yönüyle
                 karşılaştırınız.




                        Hızır ile İlyas, ikisi bir anadan doğma ve babadan olma kardeştirler. Bu iki kardeş, bir gün
                     babalarına şöyle derler:
                        ‒Duyduğumuza göre, Ab-ı Hayat Suyu varmış. Bu sudan içenler hiç ölmezlermiş. Acaba bu su
                     nerededir?
                        Babaları, bu soru üzerine onlara şöyle cevap verir:
                        ‒Evlatlarım!  Önce birer tane balık tutacaksınız. Bu balıktan tavaya koyup tek tarafını kızarta-
                     caksınız. Sonra tavayla birlikte bu suyu aramaya çıkacaksınız. Suyu bulduğunuz zaman tavada
                     kızarttığınız balıklar canlanacak ve suya atlayacaktır.  İşte bu, Ab-ı Hayat Suyu’dur.
                        İki kardeş, babalarının söylediklerini yerine getirirler ve tavada tek tarafını kızarttıkları balık-
                     larla uzun süre dolaşırlar. En son geldikleri yerde, bir su vardır. Suyun üzerinde ağaçtan yapılmış
                     bir oluk ve büyükçe bir tekne görürler. Tam o sırada, tavadaki balıklar canlanır ve suya atlar. Bunu
                     gören kardeşler, babalarının bahsettiği suyun bu olduğunu anlar ve hemen eğilip bu sudan içerler.
                     Daha sonra ellerindeki boş tavayla babalarının yanına gelirler ve olanları anlatırlar. Bu duruma
                     sevinen baba şöyle der:
                        ‒Söyledikleriniz doğrudur çocuklar! Siz, Ab-ı Hayat Suyu’nu bulmuşsunuz. Allah, size çok
                     uzun bir ömür verecek. İlyas, sen denizlerin bekçisisin; Hızır, sen de karaların bekçisi. Karalarda
                     kim daralıp bunalırsa, sana ihtiyacı olursa sen, onların yardımına koşacaksın.
                        Ab-ı Hayat Suyu’ndan içerek ölmezliğe kavuşan iki kardeş, Hızır ve İlyas; biri karada, biri de-
                     nizde olmak üzere birbirlerinden ayrı kalırlar ve yedi gün süreyle görüşemezler. Bu iki kardeşin
                     buluştukları gün, 6 Mayıs gününe rastlamaktadır.
                        Hıdırellez, bu yüzden hem denizcilerin hem de karada yaşayanların bayramıdır. Efsaneye göre
                     Hıdırellez, her yıl onların buluşmaları anısına kutlanmaktadır.
                                                                                              Anonim
                                                                                 Necati DEMİR, Türk Efsaneleri





           158
   20   21   22   23   24   25   26   27   28   29   30