Page 14 - Türk Dili ve Edebiyatı 10 | 9.Ünite
P. 14

9.  ÜNİTE






                                                     3   METİN

                    Hazırlık
                   1.  “Yolculuk önce seni sözsüz bırakır, sonra da iyi bir hikâye anlatıcısına dönüştürür.” sözü ile ilgili
                      ne düşünüyorsunuz? Düşüncelerinizi sözlü olarak paylaşınız.
                   2.  Sizce çok okuyan mı yoksa çok gezen mi bilir? Düşüncelerinizi nedenleriyle söyleyiniz.




                   SELÇUK’TAN SÖKE’YE






















                     Söke’ye gitmek için Selçuk’tan otobüse bindik. Otobüsümüzün adı neydi? Telâştan bakmamış
                  olacağım ama yolda karşımıza çıkan otobüslerin, kamyonların adlarını okumakla epey eğlendiği-
                  mizi hatırlıyorum. Anadolu’da taşıtlara takılan adlarla bir kitap yazılabilir. Bu kitap dört tekerlekli,
                  motorlu taşıtın taşra hayatında oynadığı büyük rolü de tek tek kişilerin ve halkın psikolojisini de
                  aydınlatır. Adamın biri kamyonuna “Yolların bülbülü” demiş, öteki “Tapon” adını takmış, nazar
                  değmesin diye olacak yoksa kamyonu hiç de tapon değil. Toz bulutları arasında çıkagelen “Gan-
                  gster”, arabasının gücünü insanlaştıran bir sinema meraklısınındır herhalde. Şu güzel ve ferah
                  otobüse “Hicran” adını takan adam da olsa olsa bir alaturka şarkı düşkünü. Çoğu adlardan ta-
                                          biat sevgisi ve şiir fışkırıyor: İşte ”Doğan Şafak”, işte ”Açılın dağlar,
                                          çiçekler”, “Yol ver yeşile, gitsin işine” diye bir beyit bile düzmüş birisi.
                    Bilginiz Olsun
                                          “Yollar hiç tükenir mi?” adına ne dersiniz? Beni çok düşündürdü. Öm-
                 Gerçeği yansıtması
                                          rünü volan başında geçiren bir şoförün yorgunluğunu, hüznünü dile
                 bakımından gezi yazıları
                                          getiriyor. Otobüs şoförleriyle biraz konuştunuz mu bu hüznünün ne
                 hukuk, folklor, toplum-
                                          kadar derine gittiğini anlarsınız. Gece Bursa’dan İzmir’e geldikten son-
                 bilim gibi alanlar için
                                          ra sabah İzmir’den turist alıp Bergama’ya götüren bir şoförün arabası-
                 belge işlevini görür ve bu
                                          na iki defa bindim. “Dört gündür uyumadım, affedersiniz, çoraplarım
                 alanlara yardımcı kaynak
                                          ayağıma yapıştı” diyordu.
                 niteliği taşır.
                                             Efes’ten  Söke’ye  giden  yol  yer  yer  düzeltiliyor,  genişletiliyor.  Sel-
                  çuk’la Kuşadası arasında nice nice kumsallar var. Akdeniz’i müjdeleyen masmavi bir deniz ıssız
                  kıyılarda köpüklenip duruyor. Ufukta Sisam adasının oynak çizgileri beliriyor. Kilometrelerce uza-
                  nan bu kıyılarda turistik oteller, şipşirin evler, renk renk tenteli lokantalar, gazinolar, plajlar hayal
                  ederken, bir de bakıyorsunuz üç beş Yörük çadırı, kapkara bir sefalet manzarası. İlk üç yıl önce
                  Kuşadası’nda denize girmeye gelmiştik. Küçük kabineleri hasırla döşenmiş güzelim bir plaj vardı.
                  Bu defa hepsi kaldırılmış, Ege halkı eylülde mevsimi geçmiş sayıyor. Buralarda deniz bizim Mar-
                  mara’nın en sıcak günlerinden daha ılık olduğu hâlde, kimsecikler denize girmiyor. Bodrum’da
                  bile bizim saatlerce yüzüp de doyamadığımız denize soğuk diyorlardı. Peki daha sıcak olduğu
                  zaman aileler çoluk çocukla kadınlarla plaja gelir de denize girerler mi? Ege kasabalarının sokak-





           300
   9   10   11   12   13   14   15   16   17   18   19