Page 11 - Türk Dili ve Edebiyatı 10 | 9.Ünite
P. 11
GEZİ YAZISI
-Ben şimdi ne yapacağım?
-Şimdi de bir tane var.
Tren yolunun karşı tarafından adamın gösterdiği yere bakıyorum. Üstü açık birtakım çardaklar arasın-
da bir otomobil görüyorum.
Meğer ben, alık alık etrafıma bakınıp bekleme odasında sobayı muayene ederken öteki yolcular oraya
koşmuşlar.
Ben soluk soluğa yetiştiğim zaman araba dolduktan başka birkaç kişiyi yerde açıkta kalmış buluyorum.
Şoför: - Ben artık gelemem, yollar çok fena ; diye nazlanıyor, kalanlar:
“Yapma Allahaşkına… İstasyon binasında bir de iki çocuklu kadın kaldı.” diye yalvarıyorlardı.
Nihayet, şoför tekrar döneceğine söz veriyor ve gidiyor.
Yolculardan bir ikisi tekrar istasyon binasına dönüyorlar. Ben bu sefer de atlarım korkusu ve yağmur
altında beklemek bir nevi kıdem hakkı kazandırır ümidiyle oradan ayrılmıyorum.
Çardaklardan biri kır kahvesi… Üstünde ağaç dalları ve tek tük yapraklar var. Kahve ocağının bulun-
duğu yerin üstü ve etrafı nispeten daha muhafazalı… Fakat nihayet tramvay sahanlığı genişliğinde bir
yerde kahveci, kahvecinin bir alay hırdavatı ve iki müşterisi barınıyor. Ben yanaşmağa cesaret edemeyerek
uzaktan hasetle bakıyorum.
Onlar, bu hissimi anlamışlar gibi: “Siz de buyurun, ıslanmayın.” diyorlar.
(…)
Evet, İstanbul’un burnunun dibindeki Çatalca’da, bu eski vilâyet merkezlerinde istasyonla şehir arasın-
da adamakıllı bir yol yok. Yağışlı havalarda arabalar ortadan çekiliyor, halk, muhasarada kalıyor.
Biz yağmurların ilk başladığı günde bu on dakikalık yolu âdeta maceralarla geçtik. Bir iki kere devrile-
cek gibi olduk; küçük bir dereye daldık, çıktık. Sonra bir tarladan iki , üç metre yüksekliğindeki caddeye
çıkabilmek için - beygirle mania atlama yarışı yapar gibi - dört, yahut beş defa gerileyip ileri saldırdık.
Her defasında tam tepeyi tutacağımız saniyede makine soluya , hırlıya duruyor, sonra geriliyor, şoför
bizi kenardaki hendeğe dökmemek için türlü manevralar yapıyor. Yolcular “aman oğlum, biz inelim bari”
diyorlar. Şoför: “Araba ağır olursa daha iyi” diye cevap veriyor. Biz beş yolcu, âdeta safra vazifesi görüyo-
ruz.
Nihayet Yeşilköy… Aradan o kadar zaman geçti ki ben, devetüyü paltolu zatı da valizini de unuttum.
Meğer o da pencereyi şaşırmış. Tren kalkacağına yakın kulağıma dışardaki kalabalığın arasından “aman
yahu…” diye bir ses geldi. Baktım o. İri vücuduyle çocuk gibi vagonların önünde koşuyor. Neyse biz de
hep birden bağırdık ve emaneti pencereden teslim ettik.
Bu anlattığım düne ait bir vaka. Bu satırları yazarken daha bu yolculuğun sarsıntıları vücudumdan
gitmedi. Fakat gariptir ki ben, onu şimdiden geçmiş günler hatıraları arasına karıştırmağa ve sevmeğe
başlamış bulunuyorum.
Reşat Nuri GÜNTEKİN, Anadolu Notları I, II
METİNDE GEÇEN BAZI KELİME VE KELİME GRUPLARI
hırdavat : Kilit, reze, tel, çivi gibi metal mania : Engel.
eşya.
muhasara : Kuşatma, sarma.
kıdem : Bir görevde rütbece eskilik.
nevi : Çeşit, cins, tür.
kompartıman : Yolcu trenlerinde vagonların
nispeten : Göre, kıyaslayarak.
bölmelerle ayrılmış bölümlerin-
den her biri. ziyan : Zarar.
manevra : Bir aletin işleyişini düzenleme,
yönetme işi veya biçimi.
297