Page 5 - Türk Dili ve Edebiyatı 11 | 6.Ünite
P. 5

Roman






































                  — Adın ne?
                  — İsmail.

                  — Okula gidiyor musun?
                  Yarı öfke, yarı hayretle omuzlarını kaldırıyor:

                  — Ne okulu be. Ben okula gideyim de burada işe kim baksın? Hem bu köyde okul yok. Dee, ima-
               mın evinde okurlar.

                  Gene gözlerini yüzüme dikip durdu.  Fenerin  yerden  vuran  aydınlığı,  ona  acayip  bir şekil veriyor.
               Bostan korkuluklarının en biçimsizine benziyor. Onu yerinden kımıldatmak için devam ediyorum:
                  — Haydi bakalım, bana yardım et. Şu eşyaları açalım.
                  Mehmet Ali’nin bana verilen odasında yerleşmem epeyce uzun sürdü. Bu, ovaya bakan iki küçük
               pencereli, kavak ağaçlarıyla tutturulmuş tavanından kuru otlar sarkan, tabanı toprak bir hücredir.
               Önce yatak takımını ve seyyar karyolamı saran iki harar beziyle bu tavanı örtmek, sonra şehirden
               getirdiğim tahta ve muşambalarla bu toprak zemini kaplamak, döşemek lazım geldi. Ceviz kitap san-
               dığımı bir masa haline soktum, kapağından da bir nevi raf yaptım. Yatağım, İstanbul’da ne ise, gene
               odur. Zira, savaşlardan beri seyyar karyolamı hiç bırakmadım. O, benim vücudumun bir parçası oldu.
               Daha rahat bir yatakta asla uyuyamıyorum.
                  Köylülük hayatımın bir türlü katlanamadığım ve hâlâ halledemediğim en zor tarafı temizlik so-
               runudur... Burada suyu bulmak için her gün ta çaya kadar gitmek gerekiyor. Çayın suyu ise bir akar
               balçıktır.
                  Gerçi köyün içinde su yok değildir. Fakat, gerek kuyunun, gerek çeşmenin başı, her gün sabahtan
               akşama kadar doludur. Apdest alan ihtiyarlar, evlerine su taşıyan kadınlar, kızlar ve akla sığmayacak
               derecede pis oyunlarla oynayan çocuklar hep oradadır. Bazı, çaya kadar gitmekten üşenen kadınların
               da çamaşırlarını çeşmenin yalağında yıkadıkları olur.

                  Hasat mevsimlerinden sonra haftalarca her nevi hububat aynı yalakta yıkanıp ayıklanır. Hatta çok
               kere, yenilecek şeylerin; çocuk bezleri, kirli don ve gömleklerle bir arada çalkalandığı da olur. Bu pis-
               liği onlara anlatmak bir türlü mümkün değildir.




                                                                                                            159
   1   2   3   4   5   6   7   8   9   10