Page 4 - Türk Dili ve Edebiyatı 9 - Ünite 4
P. 4

4.  Ünite




                  Sülün kız, bir de gözünü açıp bakmış ki, ne baksın; misli, menendi yok bir bahçe! Bir yanında kuşlar
               şakıyor, yanık yanık... Bir yanında sular akıyor oluk oluk... Ağaçlarında da türlü meyve, türlü koruk... O
               kuşlara kumru mu desem, kanarya mı desem, ne desem! O sulara şeker mi desem şerbet mi desem,
               ne desem! Meyvesini de ne siz sorun ne ben söyleyim; bulunsa bulunsa, Erem bağlarında bulunur
               belki...

                  Böyle bir yerde kimin gözü gönlü açılmaz ama, Sülün kız, o cıvıl cıvıl ötüşen kuşlara bakmış:
                  “Ah bin gözüm, bin kulağım olsa da, bin bir sesi birden duyup dinlesem!”

                  Diye tasa çekmeye başlamış.
                  Sen misin, yok yere tasaya düşen! O anda bütün kuşların ağzı, dili tutulmuş; kumrular da susmuş,
               kanaryalar da, bir serçe bile kanadını kımıldatmamış...
                  O zaman, Tasa kuşu yaprakların arasından seslenmiş ona:

                  “Avare kız, avare kız! tasa dediğin öyle olmaz, böyle olur: Geçti gül, geçti bülbül... İster ağla, ister
               gül...”
                  Sülün kız, boyunca karalara batmış. Bu tasa yetmiyormuş gibi, bir de açlık gelip kapısını çalmasın
               mı! Sülün kız dal dal meyvelere bakmış:
                  “Ah şu ağaçlar Tuba olsa; eğil desem, eğilse; doğrul desem, doğrulsa!”

                  Diye hayıflana hayıflana meyvelere uzanmış ama, ağaçlar el atıp tutmaya dal vermemiş, uzandıkça,
               onlar da başını yukarı kaldırmış...

                  Tasa kuşu, yine yaprakların arasından seslenmiş ona:
                  “Avare kız, avare kız; tasa dediğin öyle olmaz, böyle olur: Geçti ayva, geçti nar... İster taş ye, ister
               hardal!”

                  Deyince, kızın yüreğine öyle bir ateş düşmüş, öyle bir ateş düşmüş ki, yanıp kül olmaya az kalmış.
               Gürül gürül akan sulara bakıp:

                  “Ah şu sular Kevser olsa... İçsem içsem kanmasam; güneş vursa yanmasam...”
                  Diye, yana yakıla sulara eğilmiş ama, hikmeti hüda, sular da kuruyup çekilmiş; ne altın oluk bir
               damla su vermiş, ne gümüş oluk... Aman, yaman derken başını bir taşa vurmuş. Kim başını vurur da
               ayılmaz ki, Sülün kız ayılmasın:































      116
   1   2   3   4   5   6   7   8   9