Page 9 - Türk Dili ve Edebiyatı 9 - Ünite 4
P. 9
Masal / Fabl
Sonra, krala, “Benim ödülüm bu mu olacaktı? Sen bana vaktiyle bir timsahın davrandığı gibi davra-
nıyorsun” demiş. Bunu duyan kral, “Bu timsah öyküsü de nedir?” diye sorunca; hekim ona, “Bu durum-
da iken sana bunu anlatmam olanaksız” demiş; “Allah aşkına, beni bağışla, Tanrı da seni bağışlasın”
diye eklemiş; ve sonra yeniden gözyaşlarına boğulmuş. O sırada kralın gözdelerinden birileri ayağa
kalkarak, “Efendimiz, bu hekimin kanını bize bağışla! Çünkü biz onun sana karşı kusur işlediğini hiç
görmedik; aksine, başka hekimlerin ve bilginlerin çare bulamadığı derdinden seni kurtardığını gör-
dük!” Kral onlara, “Siz bu hekimin öldürülmesinin nedenini bilmiyorsunuz” demiş: “Onu bağışlarsam;
ben, çaresiz kahrolacağım. Çünkü elime bir şey vererek beni ölümden kurtaran kimse, koklayacak bir
şey vererek beni öldürmeye de kadirdir. Böylece, ben onun ölümle elde edeceği bir bedel uğruna
beni öldürmesinden korkuyorum. Zira, bu kişinin, buraya beni öldürmek için gelmiş olması müm-
kündür. Onun için ölmesi gerekli. Böylece kendi başıma korkusuz yaşarım” demiş. Bunu duyan hekim,
yine “Beni bağışla ki, Tanrı da seni bağışlasın! Beni öldürme, yoksa Allah da senin canını alır!” demiş,
Ve ey ifrit, hekim, kralın, çaresiz, kendisini öldürtmek zorunda bulunduğundan emin olunca; ona,
“Efendimiz, eğer ölümüm gerçekten zorunlu ise, bana bir süre tanı ki, evime gideyim! Bütün işlerimi
yoluna koyayım! Ana-babama, komşularıma, cenazemi kaldırmaları için talimat vereyim! Ve özellikle
tıpla ilgili kitaplarımı birilerine armağan edeyim!” demiş; “Bir de bir kitabım var ki, gerçekten alıntıla-
rın alıntısı ve ‘Ender-i nadirat’tandır, onu size armağan olarak vermek istiyorum; kitaplığınızda itinayla
saklayın diye!” Bunu duyan kral, hekime, “Nedir bu kitap?” diye sormuş; o da, “Değer biçilmez şeyler
içerir. Açıkladığı sırlardan pek önemli olmayan biri şu: Başımı vurdurursan, kitabı aç ve sayarak üç
sayfa çevir; sonra soldaki sayfadan üç satır oku! Kestirdiğin baş sana seslenecek ve ona soracağın her
soruyu yanıtlayacaktır!” demiş. Bu sözleri duyan kral şaşkınlıktan şaşkınlığa düşmüş; sevinçten ve he-
yecandan titremiş ve “Ey hekim, senin başını vurdursam da konuşacak mısın?” diye sormuş. Hekim de,
“Evet, gerçekten öyle, efendim! Kitapta, bu hayret verici şey de yazılı!” demiş. Bunun üzerine kral ona
gitmesi için izin vermiş; ancak adamlarını da yanına katmış. Hekim bir iki gün içinde işlerini görmüş.
Sonra yeniden kralın huzuruna çıkmış. Buraya emirler, vezirler, mabeyinciler ve naiplerle krallığın tüm
önde gelenleri de gelmiş; divan (her renkten ve biçimden giysilerle) çiçek dolu bir bahçeye dönmüş.
O sırada, hekim, divana girmiş ve kralın önünde ayakta durmuş; elinde eski bir kitap ve içinde bir tür
toz bulunan bir sürme kutusu taşıyormuş. Sonra oturmuş ve “Bana birisi bir tabak getirsin!” demiş;
sonra da tozu tabağa dökerek tabana yaymış; ve “Ey kral! Bu kitabı al! Ama başımı vurmadan önce
kullanma; başım vurulunca, onu, içinde toz bulunan şu tabağa koydur! Kanımı dindirsinler! Sonra
kitabı aç!” demiş.
Ancak kral acelesi yüzünden onun söylediklerini
pek dinlememiş. Kitabı almış ve sayfaların birbirine
yapışık olduğunu görmüş; parmağını ağzına koyup
tükürüğüyle ıslatmış; ve ilk sayfayı açmayı başarmış.
İkinci, üçüncü, sayfalar için de aynı hareketi tekrarla-
mış; ve her seferinde sayfalar büyük bir güçlükle açıl-
mış; sonra okumaya çalışmış; ama sayfalar üzerinde
hiçbir yazı yokmuş. Kral, “Ey hekim, burada yazılı bir
şey yok!” demiş. Hekim, “Aynı tarzda açmaya devam
et!” demiş; kral da yaprakları çevirmeye devam etmiş.
Ancak daha birkaç dakika geçmemiş: O anda kralın ka-
nına zehir işlemeye başlamış; çünkü kitap zehirli imiş.
Kral, müthiş titremeler içinde yere düşmüş, ve “Zehirlen-
dim, zehirlendim!” diye haykırmaya başlamış.
Hekim Rüyan, ona seslenerek şu dizeleri okumaya
başlamış.
121