Page 15 - ÇALGI EĞİTİMİ UT 9
P. 15
UDU TANIMA
1.1.2. Türklerin Ut ile Tarihî Bağları
1. ÜNİTE UDU TANIMA Ut kelimesi ilk defa VII. yüzyıla ait Arapça metinlerde geçer. Ancak sonraki İran ve Arap metinlerinde barbat, ut ve
tumbur kelimeleri görülmektedir. Farabi’nin ut çaldığı ve bu çalgıda bazı değişiklikler yaptığı belirtilmektedir. Farabi
döneminde de muhafaza edilen udun sapındaki “destan” adlı perde bağları X. yüzyılın sonuna doğru terk edilmiştir.
En pest tel olan bam telinin ne zaman ve kim tarafından eklendiği bilinmemektedir. XX. yüzyılın ilk çeyreğine kadar
en tiz telin altına bağlanan bu tel, tizden peste doğru sırayla bağlanan öbür tellerin düzenini bozuyordu. Bu durum
bam telinin en üste alınmasıyla düzeltilmiştir. Ut önceleri tahtadan bir mızrapla çalınmaktaydı. Endülüslü musiki-
şinas Ziryâb (ö. 230/845) kartal teleğinden yapılan mızrabı yaygınlaştırmış (günümüzde genellikle esnek plastikten
mızraplar kullanılmaktadır), udun İspanya’ya geçişinde de önemli rol oynamıştır. Modern organalojinin kurucusu
kabul edilen Curt Sachs (Kort Zaks), udun Avrupalılarca benimsendiğinde sapına yeniden perde bağlanışını Batı-
lıların değişkenliğe ve belirsizliğe değil, kesinliğe önem vermesiyle açıklar. Halbuki, Müslümanlar udun sapındaki
perde bağlarını değişkenlik ve belirsizliklerden hoşlandıkları için değil, nağmeye dayalı musikilerinin nazariyatçılarca
tesbit edilen aralıklardan çok daha fazlasını gerektirmesinden çıkarmışlardır. Bugün Türkiye’de kullanılan udun
diğer İslâm ülkelerindeki utlardan hemen hemen hiçbir yapısal farkı yoktur. Ancak Arap udunun tel boyunun Türk
udundan yaklaşık 1 cm daha uzun olduğunu (59,5 cm) ve Arap utlarının bir ses daha pest akortlandığını belirtmek
gerekir (Arap udunun nevâ perdesi Türk musikisindeki çargâh perdesine tekabül eder).
Bazı küçük değişiklikler dışında, ut günümüzdeki yapısını yaklaşık bin yıldan beri korumaktadır. Çalgının insan
kucağını dolduran iri gövdesini yirmi kadar hilâl biçimli ahşap dilim oluşturur. Sap bir takoz aracılığıyla gövdeye
takılır. Burguluğa doğru daralan bu yassı sapın gövdeyle birleştiği yerdeki genişliği yaklaşık dört parmaktır. Sapla
45 derecelik bir açı yapan burguluk dar ve uzun bir “S” çizer; “kulak” adı da verilen akort burguları burguluğa yandan
girer. Bam teli dışındaki öbür beş tel çifttir. Günümüzde naylon tellerin kullanıldığı en alttaki iki çift tel (nevâ ve ger-
dâniye telleri) eskiden bağırsaktan yapılırdı. Diğer tellerin hepsi ipek üstüne gümüş veya bakır sargılıdır. Bu teller
en yaygın biçimde tizden peste doğru gerdâniye, nevâ, dügâh, hüseynî-aşiran, kaba bûselik ve kaba geveşt (sol, re,
la, mi, si ve fa ) perdelerine akortlanır. Her tel doğrudan, göğse yapışık olan tel takozundan (utta bu aynı zamanda
ana eşiktir) çıkar ve burgulukla sapın birleştiği yerdeki dip eşikten aşarak burgusuna sarılır. Udun göğsü yaklaşık
1 mm kalınlığında ladin veya köknar tahtasından bir levhadır. Bunu alttan destekleyen çıtalara “balkon” adı verilir.
Göğüste çoğunlukla, ikisi küçük ve yanda bulunan üç yuvarlak delik vardır. Bunlar gül veya kafes denen süslü oyma-
larla kapatılmıştır. Avrupa lavtası gibi göğsünde büyükçe tek bir delik yer alan utlar da vardır. Böyle utlara daha çok
Araplarda rastlanır. Son yıllarda Arap ülkelerinde Bağdat kökenli, yuvarlak olmayan, oval delikli ve kafessiz utlar da
yaygınlaşmaktadır. Oturularak kucağa alınan ut üstten sağ kolla, alttan sağ bacakla sıkıştırılır; sağ eldeki mızrapla
çalınır, tellere sol elin parmaklarıyla basılır.
XV. ve XVI. yüzyıllarda Osmanlı sarayında büyük rağbet gören ut, XVII. yüzyılda terk edilmiştir. Nâyî Osman Dede’ye
(ö. 1142/1729) kadar bütün nazariyatçılar perdeleri udun sapı üzerinde işaret etmişlerdi. İlk defa Osman Dede per-
deleri ney üzerinde göstermiştir. Kantemiroğlu da aynı dönemde perdeleri tamburun sapı üzerinde işaretlemeyi
tercih etmiştir. Böylece Osmanlı dönemi musikisinde birinci ut dönemi nazari yönden kapanmıştır. Gerçekte bu
husus bestekârlıkta Osmanlı üslubunun doğduğu döneme rastlar ve nazariyatın da Osmanlılaşması anlamına gelir.
XIX. yüzyılın sonlarına doğru ut yeniden klasik Türk musikisi çalgıları arasına katılmıştır. Ancak eski udun göğsünün
iki yanındaki ardıç yanaklar kaybolmuş, tel sayısı beşten altıya çıkmıştır. Bu ikinci dönemde İstanbul’da ut çalanların
sayısında büyük artış görülmeye başlanmış, bu arada pek çok ut imalathanesi açılmıştır. İmalatçıların en ünlüsü
Rum asıllı Manol Usta idi. Aynı dönemde sayıları hızla artan musiki dükkânlarında bir yandan ut satışı yapılmakta, bir
yandan da ut eğitimi verilmekteydi.
2. ETKİNLİK Türklerin udun tarihsel değişimine katkılarına örnek veriniz.
12 13