Page 109 - Sosyal Bilimler Liseleri Oku-Yorum Yazı-Yorum Projesi Öğrenci Seçkisi
P. 109

KABİLLİK VAKASI


               Şu âdemoğlu ne de garip yahu. Bir bakmışsın soluk soluğa gelgitlerde. Bir de bakmışsın muzip bir
        gülüş derbentlerde. O güledursun. Zaman da su gibi aksın. Vakitler, saniyeler, dakikalar. Birbiri ardınca
        sanki çıldırmış atlılar misali tozu dumana katıp gitsinler. Tozlar, dumanlar, alevler fırladıkça varlık âlemi de
        öyle fırlar, dalgalanır ki şu aciz akılları meczup etmeye muktedirdir. Akıl nedir ki zaten? Çorbayı üstüne
        dökmemek. Doğru ile yanlış, Hak ile batıl ve aralarındaki kıpkızıl çizgi hep aklın işi. Nihayetinde çorbayı
        üstüne de dökebilirdin. Tabi bu kadar akıldan bahsettik, varlık âlemi dedik fakat her şey maddede bitmez.
        Araya yürek girmezse olmaz. Kalpsiz bir beyinin beyinlik işlevini yerine getirmeye kudreti olur mu hiç? Ol-
        maz elbette.


               Akıl âdeme yol gösterir; o, tıpkı baba misalidir. Kalp anne olsa gerek. Bir anne ne isterse o da onu
        ister. Akıl işe karışmaz, bunu göze alamaz. Çünkü rasyonalisttir. En son kararın anneden çıkacağını iyi tec-
        rübe etmiştir. Lakin maalesef bir hata ettik. Anneler her daim iyidir, güzelin simgesidir. Fakat yürek içi ne ile
        doluysa onun aynası vazifesindedir. Eğer kalp yok etmeye odaklı ise yok etme isteği doğurur içine. Güzellik
        varsa sinesinde açar bütün mecralarını ondan içeriye. İşte nizamıâlem bunun üzere kuruludur. Sonuçta Ha-
        bil de Âdem’den idi Kabil de. Akıllı kişi terazinin hangi kefesine yatkın olduğunu bilip bunun üstüne çalışan-
        dır. Kabil olacak kişi Kabilliğini yapar ne mevzubahis olursa olsun. Gerek gündelik ilişkisinde gerek ticarette
        gerek bilim ve sanatta. Çünkü o hırslarının kurbanı olmuş bir zavallıdır. O zavallı ki cihanın kendi etrafında
        döneceğini sanır ama çok büyük yanılgı içindedir aslında. Zira hırsı gözünü bürümüştür onun. Kördür o,
        göremez. Sağırdır o, duyamaz. Kulakları nefsinin verdiği haset kirleriyle tıkanmış, pislenmiştir. Etrafınızdan
        uzaklaştırın böylelerini, onlar tecessüs ilmine mazhar olmuştur.

               Bir de vardır Habiller. İçinden doğmuş güzellikler. Mertliğin, saflığın, beyazlığın timsalidir onlar. Feyz
        almalı. Habiller bilmez Kabilleri. Onlar için herkes birdir, herkes aynı. Herkesin ana tek baba tek. İster müder-
        ris ister çiftçi ister bey olsun hepsi insan ya, ona bakarlar. Onlara bir bela iliştiği vakit kızmazlar; kibre, hırsa
        kapılmazlar. Onlar sadece tevekkül ederler. Çünkü Rahman’ın kırık kalplerde olduğunu iyi bilirler. Belayı ve-
        renin devayı da verdiğini kabullenmişlerdir. İsyanın onlar da yeri yoktur. Gönülleri bir hoştur. Güller açar da
        mis kokusunu yayarlar tüm cihana. Kabil çekemedi Habil’i. İşledi ilk cinayeti. Kırdı koca bir kalbi. Peşinden
        geldi kavmi. Kabiller yayıldı böylece dünyaya. Ektiler tohumlarını usanmadan, bıkmadan. Habiller maalesef
        azdılar. Onlar itidalden şaşmadılar. Anlattılar bildiklerini. Yaktılar ilim meşalelerini. Yürütmek istediler millet-
        lerini. Karşı çıktı gene Kabil’in avaneleri. Fitneyi yaydılar dört bir yana. Filizlendirdiler ondan sonra. Sandılar
        Habil susacak. Mahsulü kendilerine kalacak. Çok bekler onlar. Unutmasınlar, Habil kırılmaz. Hesabını da
        sormaz.


               Dedik ya bildiğini yapar. Yine açtırır gülleri. Soldurmaz tebessümleri. Kabil yedi hakkını Habil’in.
        Utanmadı, yürüttü şöhretini. Lakin yetmedi ona elde ettikleri. İstedi cümle âlemi. Başarıyı görünce taham-
        mül edemedi. Elzemdi engellemek onu. Elinden geleni yaptı. Susturdu zavallıyı. Çekemedi hiç kimseyi.
        Kurdu kendi devletini. Bir de aldı kendi gibi köleler. Susturdu görün kendiyle yarışanı. Habil öyle oldu mu
        hiç? Konuşturdu yanında, yöresindekini. Susmasını istemedi. Kendisini geliştirmeyi denedi. Tecrübeli, tec-
        rübesiz; genç, yaşlı; sakallı, sakalsız fark etmez. Yaptı o meşveretini. Sonra yürüttü kalplere gemileri. Fetihler
        yaptı. Lakin onlar mahmuzlamadı küheylanı, sınırın da boyunu aşmadılar. Uçmadılar arşı âlâya. Oturmadı-
        lar da öylece. Onlar sadece kemankeştiler. Birer ok aldılar kan akıtmadan gönül aldılar. Sordular ne yaptın.
        Dediler söz ile gönül aldım. Binaenaleyh Kabillik kuşatmıştır tüm cihanı. Gerek kıskançlığı gerek hırslarıyla.
        Mahvedecektir, Hint kumaşını. Sözü söylemeye gücü yetenler. Gördüler ve yazmaya özen gösterdiler.



                                                                                                          107
   104   105   106   107   108   109   110   111   112   113   114