Page 105 - Sosyal Bilimler Liseleri Oku-Yorum Yazı-Yorum Projesi Öğrenci Seçkisi
P. 105

VAROLUŞ KORKUSU YOK OLUŞ


               İnsanın ilk gözyaşı, yaşamla tanışma anı. Bu korkunun sebebi ciğerlere dolan nefes mi, anne karnı
        huzurundan ayrılmak mı? Doğum. Huzurdan ayrılış, belki de kaçış. Kaçış sebebi huzur kadar sıkışıklığın
        varlığı. İnsan için başlangıçtır, ilk nefestir, gerisi gelir. Ama her doğum anne karnından çıkma hâli değildir.
        Kişinin doğumu yalnız kendisiyle gerçekleşir ve herkes için aynı anlamı taşımaz. Kiminin doğumu bir kitap
        yazmak, tuval boyamak; kiminin doğumu anlamak, anlaşılmak. Doğdukça doğar insan. Bu doğum çiçeğin
        açması gibidir. Çiçeğin açması için tohumun çatlaması gerekir. İnsan için doğumu sağlayan feda etmektir.
        Doğum anlık, ya doğumdan sonrası? Sonrası kolay mı, hayat mı? Şans mı, kadere mahkûm olmak mı?


               Hayat; doğumla anne karnında başlar ve varacağı tek çıkmaz topraktır. Yaşamın somut tanımı çık-
        maza giden sokaktır. İnsan bu somutu soyutlamak için anlam arar. Çünkü hayat ancak o zaman çekilir kılınır.
        Hayatlarının anlamı insan doğduğunda toprağa gömülür. Tüm nefeslerini o toprağı kendi elleriyle kazmak
        için harcarlar. Amaçlarına, anlamlarına ulaştıklarında son nefeslerini verirler. Belki fiziki ölüm gerçekleşmez
        ama istediklerine ulaştıklarında yaşam onlar için bitmiştir.  Anlamın yanına arzu eklenir. Edebiyatta bulur
        kimi arzusunu. Yazar yaşattıkça yaşamak ister. Kimi sanata adar kendini. Her bir akım onun için nefestir. Kimi
        de bilimle uğraşır. Buluşlar onu hayata bağlayan iplerdir. Ya hayatının anlamını, arzularını bulamayanlar?
        İstediklerine kavuşamamış, beklediklerinin çoğu gelmemiş olarak zamanla yok oluyorlar. Vücutlarında kalp
        denen et parçasıyla canlı canlı çürümeye devam ediyorlar. Yaşam diye. Yaşamak bu diye.


               Hayat, herkese şans demek değildir. Anlam arayışı içinde olmayanlar için. Doğum nasıl kimine ni-
        met, kimine pişmanlık oluyorsa; ömür kimilerine bahardır, güneşi hep oradadır. Kimilerine kara kıştır, hiç
        yağmurdan kurtulamamıştır. Yağmurlu günü olanı şanssız olarak nitelendirmek doğru olmaz. Yoksa niye
        yağmurda huzur duyar bazısı? Niye bu kadar güzel kokar toprak yağmur sonrası? Şansı sağlayan alın yazısı.
        Yazı denen nedir ki? Söz uçarsa kalır mı? Kader midir, kaza mı? Alın yazısının toplamı, hayat ne işe yarar?


               Yaşamanın ne işe yaradığı bilinmez. Bilinen son nefestir. Ölüm. Hiçbir zaman farkında olamadı in-
        san. İnsan... İnanan ve sanan... İnandıklarında kutsanıp sandıklarında boğulan. Varlığını üç nefese adayıp
        var olmayı şeref sayan. Hayatı üç nefesten ibaret olan. Doğum, yaşam, ölüm. Nefes hayatta tutan, nefes ha-
        yattan koparan. Üçü de birbirini kovalayan... Bu yüzden soluk soluğa kalışlar. Ömür bir asır sürebilse de bir
        güne sığamayan... Çünkü yaşamak nadir rastlanan bir şeydir. Çoğunluk var olduğu için insana ömür biçilir.
        Yaşayan ölü bedenlere katılan her an bu süreye ekilen tohumlar gibidir. Gün geçtikçe filizlenen, filizlendikçe
        yaşlanan, yaşlandıkça daireleri artan ama hep eksilen... Bu eksilme takvimden koparılan yaprakların
        kendisinden de kopmasındandır. Belki son meyvesini verdiğini bilmeden veda eder bu dünyaya. İnsan da
        ağaç da. Topraktan gelirler, sonları da topraktır. Var oluşlarına yok oluş diye dönerler. Anne karnında yatanla
        yerde yatanın farkı yoktur. Sonuçta ikisi de varış noktası. Ya da başlangıç. İkisinde de vakit, algı yoktur. İhtiyaç
        da. Doğmak, var oldukça yok olmaktır. Ölüme benzer doğum anne karnı huzuruna varmaktır. Doğum bir
        sonun başlangıcıdır. İnsanın tek isteği hayatta kalmaya devam etmektir. Ölüm yokmuşçasına. Kimi olmaya-
        cak yarını için yaşar. Kimi olmayacak sandığı yarın için. Kime göre neydi yaşamak? Varlığı var yapan mıydı
        yaşamak? Var olanı yokluğa vardıran mı? Yaşamak Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar’ında Turgut karakterinin iç
        sesine “Yaşamak istemiyorum Olric” diye haykırmasıydı. Yaşamak itiraf edilemeyenler, söylenemeyenlerdi.
        Yaşamak Tarancı’nın “Yaş otuz beş yolun yarısı eder!” inden sonra kırklı yaşlarındaki vedasıydı.

               Yaşamak ölümden kaçmak için uydurulan bir yalandı. Yaşamak gerçeklikte ölmemek için, kahra-
        manlarında defalarca ölen yazarlardı. Yaşamak yazıda anlatılamazdı. Yaşamak “Yaşıyoruz çok şükür.” diye-
        bilmekti. İnsanlar için hüsnütalilden ibaretti yaşamak. Güzel nedene bağlama sebebi, sonuçları göze ala-
        mamaktı. Çünkü sonuç her zaman acıdır, acıtır. Yaşamak, uğruna zulmettiğimiz, haram yediğimiz, insan
                                                                                                          103
   100   101   102   103   104   105   106   107   108   109   110